Birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımız olan bir dönemde, şehitlerimizin bile malzeme yapıldığı iğrenç bir istismar dönüyor.
“Bizim şıkır şıkır işleyen bir parlamenter sistemimiz var. Bu kadar sıkıntının arasında sırf Erdoğan’ı başkan yapmak için sistem tartışması başlatıldı?” diyorlar…
Yalan söylüyorlar…
Artık, şıkır şıkır çalışan bir parlamenter sistemimizin olmadığını çok iyi biliyorlar, çünkü öldüren onlar...
Hem de taammüden…
Bakmayın öyle, maktulunun cenazesine çiçek gönderen mafya liderleri gibi parlamenter sistem güzellemesi yapmalarına.
“Örgüt halinde ve tasarlayarak”parlamenter sistemi “infaz” etmişlerdir.
Şimdi artık pimi çekilmiş bomba gibi bir sistem krizimiz var.
Türkiye bunu çözemezse bu günleri de mumla arar.
Bu cinayet niye işlendi?
İktidarlar değişse de hep kendilerinin muktedir olmasına alışan kafalar, Erdoğan liderliğindeki hareketin iktidara gelmesiyle çok tedirgin oldu.
Zira O’nu “çok tehlikeli” görerek, 1991 Genel seçimlerinde milletvekili olmasına rağmen önünü kesmiş, ancak üç yıl sonra İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olmasını engelleyememişlerdi.
İstanbul’un, Nurettin Sözen ile yaşadığı CHP kâbusundan sonra Erdoğan ile nasıl ferahladığını gören bu kafa, aynı değişimin Türkiye genelinde de başlarına gelebileceğini hissederek, “Önünü kesmeliyiz” diye karar verdi ve okuduğu bir şiiri bahane ederek cezaevine tıktı.
Operasyon tamamlanmıştı, artık “Muhtar bile olamayacak”tı!..
Fakat, cezaevinde temelini attığı parti, 363 milletvekili ile iktidara gelmişti.
Korktukları başlarına gelmiş, İstanbul’da engelleyemedikleri tehlike(!) parlamentoya uzanmıştı!..
Daha da kötüsü, hemen tedbir alınmazsa, Çankaya sırtlarındaki son kale de ellerinden gidecekti!
Hemen harekete geçtiler.
Sabih Kanadoğlu, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden dört ay kadar önce, Cumhuriyet Gazetesi’nde “Toplantı için de 367 gerekir” diye bir yazı yazdı.
Herkes gülüp geçti ama bu “alakasız” yazının “hikmeti” seçim zamanında ortaya çıktı!
AYM rekor kırdı!..
Nitekim, 27 Nisan 2007’deki ilk oylamada AK Parti adayı Gül 354 oy aldı.
CHP, Kanadoğlu’nun kuyuya attığı taşa sarılarak “367 yeter sayı yoktu” gerekçesiyle seçimi; aynı gün AYM’ye taşıdı.
O gece Genelkurmay Başkanlığı’ndan da “Cumhurbaşkanlığı seçiminde tarafız” açıklaması yapıldı.
Genelde “kaplumbağa”yı çatlatan AYM, bu sefer “tavşan”a taş çıkartan bir hızla; CHP’nin başvurusunu üç günde sonuçlandırdı ve herkesin “saçmalık” dediğini “kriter” kabul ederek seçimi iptal etti.
Demokrasinin teminatı parlamentoya, demokrasinin teminatı olması gereken siyaset ve yargı tarafından; göz göre göre darbe yapılıyordu.
Darbe yemiş parlamento beş gün sonra tekrar toplandı.
Salonda sadece AK Parti vardı ve normal olarak 367 sağlanamadığı için cumhurbaşkanı seçilemedi.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde “taraf” olduğunu beyan eden Genelkurmay Başkanlığı adına, ANAP Genel Başkanı Sayın Erkan Mumcu’yu arayan Karadayı, “367 tezine destek vereceğinizi umuyoruz” demişti.
Mumcu’nun, “Ben 367 tezine inanmıyorum, çözüm halkın tercihidir” cevabı üzerine Karadayı’nın, “İyi de o zaman hep onlar seçilir” demesi her şeyi izah ediyor.
Aslında Darbe Araştırma Komisyonu’nun, “367 krizinin gerisinde FETÖ var” diyen Erkan Mumcu’ya ne demek istediğini sorması gerekir.
Ve… Kanadoğlu’nun göle çaldığı maya tutmuş, Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılamamıştı.
Parlamento öldü, Çankaya kurtuldu!
Sadece “başörtüsü”nün Çankaya’ya çıkmaması için parlamento infaz edilmişti.
Parlamentonun cumhurbaşkanını seçememesi üzerine ANAP ile anlaşılarak cumhurbaşkanını halkın seçmesine dair Anayasa değişikliği referanduma götürüldü.
Millet bu duruma el koydu ve ihanete uğrayan “vekalet”ini lağvederek, bu görevi bizzat kendisi yapamaya karar verdi.
***
2007’de, “Biz yaptık, oldu” hoyratlığıyla davrananlar, millete rağmen başlattıkları bu sürecin 2014’te hiç hesap etmedikleri bir biçimde sonuçlandığını görünce, mızıkçı çocuklar gibi “Ben oynamıyorum” muhabbetine başlamışlardır.
9 yıl önce, AYM’den aldığı sahte idam kararıyla demokrasimizin canına okuyan CHP’nin, şimdi “parlamenter sistem kadavrası”na sarılıp ağıt yakması artık sonucu değiştirmez.
İsterlerse Ferhan eşliğinde ağlayabilirler: “Son pişmanlık fayda etmez…”