Kendilerine 'Millet İttifakı' diyen, Recep Tayyip Erdoğan kör düşmanlığında birleşenlerinin Batı'ya vaatleri arasında Osman Kavalı'yı da serbest bırakmak var.
"Selahattin Demirtaş'ın serbest kalmasını istiyorsanız bize oy verin" diyenler, Osman Kavala'ya da özgürlük istiyor. Neden? Kavala kim ki, bir seçim vaadi olabiliyor? Kavala kim ki, bir gün ABD'den "serbest bırakılsın" diye açıklama geliyor, bir gün Avrupa'dan?
Uzun zamandır bu soruların cevabını düşünürken dün Yazar Peren Birsaygılı Mut'un, "Bu öfke eski bir hikâyeden miras bana" başlıklı yazısına denk geldim. Yazı uzun ama muhakkak okunması gereken bir yazı. Bağlantı adresini de burada paylaşıyorum: https://sinequanon.com.tr/tr/bu-ofke-eski-bir-hikayeden-miras-bana
Mut yazısında, 90'lı yıllarda arkadaşı Berrin'le İzmir'de yaptığı eylemleri ve arkadaşı Berrin'in cezaevinde nasıl ölüme gönderildiğini, Osman Kavala ve onun gibilerden niçin nefret ettiğini anlatıyor. Ben mezkûr yazıdan köşemin elverdiği kadar yeri iktibas yapacağım. Gerisini, yukarıda verdiğim bağlantıdan okuyabilirsiniz. Peren Birsaygılı Mut Osman Kavala'yı anlatıyor:
"Ama unutamadım çünkü bana arkadaşlarımın nasıl ölüme gönderildiğini hatırlatan o karanlık ruh, tüm iştahıyla devam etti yaşamaya ve can almaya. O zamanlar, ailem bana söylediğinde inanmıyordum elbette ama o kültür merkezini destekleyenler, ciddi ciddi lüks arabalara falan binen adamlarmış mesela. Oysa biz Berrin'le otobüs biletine para vermemek için çok affedersiniz salak gibi bilmem kaç kilometre yol yürüyorduk yaya.
Şimdi "Osman Kavala'ya Özgürlük!" diye bize parmak sallayanları gördükçe bir sürü şey üşüşüyor zihnime yine. Neden sürekli kendi hassasiyetlerini gözetmemizi istiyorlar bizden? İspat-ı vücud için neden sürekli onları pışpışlamamızı, onlardan icazet almamızı bekliyorlar? Neden onlar "özgürlük" talep edince aydın sorumluluğu oluyor da, bizim hassasiyetlerimiz sıralamaya bile girmiyor? Onların talep ettiği özgürlüğünün, bizim gençlerimizin ölümü demek olduğunu neden kabul etmek istemiyorlar? Kendisinin her daim alacaklı, bizlerin ise borçlu olduğuna inanan bu kötülüğe nasıl destek olmamızı bekleyebiliyorlar bizden?
Onlar, bu konudaki sessizliğimiz yüzünden bizi iktidar yanlısı olmakla suçlarken, ben Berrin'i ve diğer arkadaşlarımı düşünüyorum oysa. Masum belledikleri o adamın, benim gözüme nasıl şeytan gibi göründüğünü bilmiyorlar. Arkadaşlarımı ölüme götüren o kötülüğün Gezi'de ve Hendek olaylarında tekrar sahneye çıktığını gördüğüm zaman hissettiklerimi anlamıyorlar.
Hendek olayları sırasında birisinin, o da şimdi Osman Kavala'ya Özgürlük! diye parmak sallıyor herkese, Kürt bir gence "Bak yaşıtların hendeklerde haysiyet kavgası veriyor" dediğini duymuştum kendi kulaklarımla. Bunu diyen adam İstanbul'un en lüks semtlerinden birinde oturuyor, kendi çocuklarının üstüne titriyordu. Benim arkadaşlarım da, işte tıpkı o adam gibi parmak sallayan birileri yüzünden toprağa girmişti henüz 20li yaşlarının başlarında.
Onları ölüme götüren kötülüğün, ilk kez bedel ödemeye başladığını görmek biraz olsun ferahlatıyor içimi şimdi. Asla acımıyorum Osman Kavala'ya çünkü ben arkadaşlarımın annelerinin feryatlarını, bir vakitler dağ gibi adamlar olan babalarının küçücük kalmış bedenlerini, düşen omuzlarını gördüğüm vakit, tüm acıma duygumu kaybettim böylelerine. Acısam sanki ihanet edecekmişim gibi geliyor o ana, babalara. Tek hissettiğim şey geçmeyen bir öfke. Ve bu öfkenin yeni değil eski bir hikâyeden miras olduğunu bilmiyorlar bana."