Mustafa Armağan ve Süleyman Yeşilyurt'un, Gazi Mustafa Kemal'e hakaret içeren o yayınından rahatsız olmayan kimse yok. Muhteva eleştirisi yapmaktan uzak duranlar bile, en azından, "adamın yatak odasından size ne" diye isyan etti.. Bu tartışmalar başlayınca, kütüphanemdeki Atatürk kitaplarının, 'Gazi'nin aşk hayatı' başlıklı bölümlerini bir defa daha hızlıca gözden geçirdim.. Aralarında, ilaç için bir tekinin bile Afet İnan'la ilgili böyle bir kanaat ortaya koyduğunu görmedim.. Özel hayatını eleştirel bir dille anlatan Şevket Süreyya dahil.. Gazi'nin eğlenceli hayatını sansürsüz yazan H.C. Armstrong dahil.. Bu bilgileri kitaplara bakarak yazmıyorlarsa nereden buluyorlar, merak ediyorum..O saçma sapan iddiaların sahibi olan Süleyman Yeşilyurt, Afet İnan'ın kızının hayatta olduğuna işaret edip, "yanlışsa yalanlasın" demişti.. Yalanladı.. Ve çok üzüldüğünü anlattı.. Anlaşılan o ki Mustafa Armağan bu dosyasıyla kendi kariyerini de noktalamış oldu.. Artık hem muhtevası gerçek olmayan hem de net bir saldırganlıkla sunulan bu hikayeden sonra, yaşadığı itibar kaybıyla tarihçilik defterini kapatacaktır sanıyorum.. Zaten kariyerden tarihçi olmadığı için bu çok da zor olmayacaktır.. Son not.. Bu vakte kadar okuduğumuz Atatürk, eğer Afet İnan'a ilgi duysaydı, onu bir evlât gibi değil de kadın gibi görmüş olsaydı, bunu saklama ihtiyacı hissetmezdi.. Neyi sakladı ki?
Nokta konmuş durumda!
Salih Tuna'nın ve Ahmet Kekeç'in, son zamanlarda çekilen büyük operasyonu görüp ona göre pozisyon güncellemelerini çok önemsedim..
Medyada bazı isimler arasında, keyifle okuduğumuz, entelektüel derinliğinden istifade ettiğimiz bir kalem savaşı vardı.. Bu, çeşitli itirazların yazarlar düzeyinde ve şifre çözmeye dönük yazıları, edebiyat tarihimiz bakımından da kıymet arz ediyordu.. Kekeç'in, Taşgetiren ile Akif Beki ile ya da Salih Tuna'nın Fe’mi Bey ile Ertuğrul Özkök’le atışmaları, ustalar meclisinde ancak ve ancak öğrenerek izlenebilecek ve ustalığından keyif alınacak bir şeydi..
Ama bir takım çevrelerce bu iş operasyona dönüştü..
Salih Tuna, "....Operasyonun farkındayız! Kime karşı olduğumuzu söylüyorsanız, şu andan itibaren o bizim kardeşimizdir. NOKTA...." dedi...
Ahmet Kekeç de "...Konusunun cahili olduğu besbelli yazarın cüretkâr indirgemelerine bakıp pozisyon alacak arkadaşlara şimdiden 'hayırlı olsun' diyorum ve bu defteri kapatıyorum.." diye yazdı..
Bana 'ne düşünüyorsun' diyorlar...
Bu iki ismin dışında kimin ne söylediği ile ilgilenmemek en doğrusu..
Ahmet Hamdi Bey’e veda!
Abdullah Gül’ün babası Ahmet Hamdi Bey Hakk’a yürüdü.. Mekânı cennet olsun.. Cenazesine baktığımda, aylardır etrafında fırtınalar koparılan isimleri, acısıyla yan yana getiren bu muhterem adamın aziz hatırasını bir kez daha selamladım.. Ahmet Hamdi Bey benim için çok önemli bir değerdi.. Zira o, ‘Cumhuriyet’in ne anlama geldiğini kendi hayatıyla bize öğretmiş bir bilge adamdı.. 29 Ekim’de doğan evlâdına aile arasına “Cumhur” diye seslenirdi. O evlâdı, gün geldi ‘Cumhurbaşkanı’ oldu.. Ve bize, Tornacı Ahmet Hamdi Bey’in oğlu Abdullah’ın da günün birinde ‘Cumhurbaşkanı’ olabileceğini gösterdi.. Hayatı boyunca hep o mütevazı yaşamını muhafaza etti.. Çok daha fazlasını haketmiş olmasına rağmen..