Türkiye, yakın tarihinde hiç bu kadar olağan üstü halde olmamıştı. Ancak belirtelim, dünyadaki birçok ülke olağan üstü halde. Örneğin ABD. İki başkan adayından biri Trump gibi ırkçı ve ayırımcı söylemleriyle yıldızı parlayan biri. Koskoca ABD, cumhuriyetçi aday olarak bu isimden başkasını çıkaramıyor. Diyelim ki Trump’ın söylemleri cumhuriyetçileri rahatsız etmiyor. O zaman vatanseverlikle övünen Cumhuriyetçilerin vergi zaafları olan Trump’a razı olması nasıl açıklanacak?
ABD’nin dostlarıyla düşmanlarını belirleyememesi, istikrara işaret edecek liderler çıkaramaması yeterince olağan üstü hal gibi gözüküyor. Suudi Arabistan ve İsrail ile anlaşmazlığa düşen ABD, İran ile sürdürülebilir bir ilişki kuramıyor, Türkiye’yi öfkelendiriyor, Rusya ile sağlanan anlaşmayı ihlal ediveriyor. Öte yandan Avrupa ülkelerinin bir kısmının da olağan üstü hal içinde oldukları söylenebilir. Tüm Avrupa’yı içine alan olağan üstü durum, esasen Suriyeli göçmenlere dayanıyor. Kimi devlet hiç istemiyor, kimi elma seçer gibi seçmek istiyor, kimi Suriyeli değil Pakistanlı gelsin diyor, kimi de “bana gelmesin, sana gelsin” diye ısrar ediyor. Tüm bunlar tartışılırken Avrupa’da aşırı sağ yükseliyor, kimileri sınırlarına duvar örüyor, kimileri de Birleşik Krallık gibi AB’den ayrılmaya bakıyor.
Bundan ala olağan üstü hal mi olur?
Türkiye’nin OHAL’i
Türkiye’nin olağan üstü hali ise aynı anda hem PKK ve DAEŞ gibi örgütlerin terör eylemlerine maruz kalması, hem darbe girişimiyle karşılaşması hem de Suriye’de askeri operasyon yürütmesiyle ilgili. Hem adı geçen iki örgütü bertaraf edip alanlarını, lojistik imkanlarını, faaliyet düzlemlerini ülke içi ve dışında yok etmek, hem darbeci yapıları ve FETÖ’yü kamusal alandan temizlemek, hem de Suriye’deki askeri operasyonda tuzaklara düşmeden ilerlemek kolay iş değil.
Ayrıca tüm bunlar olurken ekonominin bozulmadan devam etmesini sağlamak, beşeri sermayeye zarar vermemek ve kamusal ihtiyaçları kesintisiz yerine getirmek gibi bir durum da söz konusu.
Dolayısıyla olağan üstü hali, olağan üstü hal yasasına bağlamak anlamlı değil. Yasa olmasa da Türkiye olağan üstü zor koşullar altında, dar bir koridordan kocaman Türkiye’nin geçmesini sağlayacak yollar aranıyor. Üstelik Türkiye kendi olağan üstü halini olağana çevirse bile, yakın coğrafyasındaki olağan üstü istikrarsız ülkelerin Türkiye istikrarını sürekli olarak olumsuz etkileyeceğine şüphe bulunmuyor.
Kabul etmek gerekir ki, Suriye başta olmak üzere Türkiye’nin komşularında öyle ya da böyle istikrarlı rejimler kurulmaz ise, olağan hale dönmek giderek zorlaşacak.
OHAL’in fırsatları
Söz konusu koşulların Türkiye’deki tüm yurttaşları, dolaylı ya da doğrudan etkilediğine şüphe yok. Dolayısıyla normal hale dönüşün yarar sağlamayacağı herhangi bir kesim olamaz; tabi siyaseti şiddet araçlarıyla yapmayı adet edinenler hariç.
Bu durumda olağan üstü halin olağana dönüşmesi, tüm yurttaşların meselesi denebilir. Kısacası içinde bulunulan hal, sorunlara partiler üstü düzlemden bakmayı gerektiriyor. Partiler üstü bakış düzlemi ise her türlü şiddetten, siyasal, askeri, sosyal ya da bireysel şiddetten arınmış Türkiye’nin nasıl yeniden inşa edileceği sorusuyla şekillenebilir. Bu da, proje üretmeyi gerektirir. Projeler, sadece siyasi karar alıcılar tarafından üretilmezler; yurttaşlar tarafından geliştirilir ise siyasete konu olurlar.
Olağan üstü hali tersine çevirmek, ileride nasıl bir Türkiye olmasını istediğimizi ortaya döken bir ana proje ve onu destekleyen diğer projelerle mümkün olabilir. Belki de OHAL bunun fırsatını sunuyordur.