Trump, Beyaz Saray’a yerleşmeden önce Obama’yı İran’ın nükleer çalışmalarını görmezden gelmekle, silahlanma eğilimini yüreklendirmekle ve kendisine alan açmasını cesaretlendirmekle suçlamıştı. Eleştirileri, İran’ı Rusya ekseninden kurtarmak için yapılanların bir işe yaramadığı, hatta tam tersine bu ülkeyi kazanmak uğruna atılan adımların ABD çıkarlarına tamamen zarar verdiği şeklinde olmuştu.
Hatırlanacağı gibi Obama yönetimi, sadece İran’ın “nükleer” nedeniyle sistem dışına itilmesini tersine çevirmek için çaba göstermemişti. Bu ülkeyi kazanmak uğruna, İran’ın esas rakibi durumundaki Suudi Arabistan’ı geriletmeye çalışmış ve yine İran’ın “şeytan” mertebesinde değerlendirdiği İsrail’i de kendi bölgesine sıkıştıracak ne varsa yapmıştı. Bu çerçevede İran açısından bir diğer rakip durumundaki Türkiye’yi de epeyce sıkıştıran politikalar uygulamıştı.
Bu arada hatırlatmak gerekir ki, Türkiye başta olmak üzere Suudi Arabistan ve hatta İsrail’de bile yönetimlerin “gayrı meşru ve yasa dışı” yollardan değişmesine katkı sağlamıştı.
İran’ı öne çekme
Obama, İran’ın Rusya’dan uzaklaştırılmasını, hatta Almanya-Rusya-İran eksenini kırmayı öngören politikaları sonucunda, öncelikle ABD’nin klasik müttefiki olan Türkiye, İsrail ve Suudi Arabistan’la ilişkilerini bozulmuştu. Bu durum, Türkiye, İsrail ve Suudi Arabistan’ın bölgedeki ve diğer yerlerdeki ülkelerle olan ilişkilerini de son derece olumsuz etkilemişti.
Türkiye’nin örneğin Irak, Mısır ve neredeyse tüm AB üyesi ülkelerle ilişkileri, Suudi Arabistan’ın Körfez ülkeleriyle bağlantıları ve İsrail’in Türkiye ve Mısır’la olan dayanışması büyük zarar görmüştü. Söz konusu politika, Yemen’den Ukrayna’ya kadar hiçbir sorunun çözümüne katkı sağlamadığı gibi sadece İran’ın kendisine alan açmasına ve Rusya’nın Ortadoğu’da yeniden başat aktörlerden birisi olmasına neden olmuştu.
Trump, esasen Obama’yı ABD’ye dünya düzleminde güç kaybettirdiği için eleştirmiş ve seçim sloganı olarak da boşuna “yeniden güçlü ABD'yi seçmemişti.
ABD açısından bakıldığında Trump haksız sayılmaz. Bu nedenle olsa gerek, Obama nasıl işe İran’la başladıysa o da İran’la başlıyor; ancak çok farklı biçimde.
İran’ı geri itme
Trump’a göre İran terörizme destek veren ülke olduğu için cezalandırılmalı. Vahim ve müdahale yolunu bile açabilecek bir gerekçe ileri süren Trump, İran’ın geri püskürtülmesini, zayıflatılmasını önermiş oluyor. Bu durum, İran’ın Rusya eksenine geri itilmesi, Türkiye, İsrail ve Suudi Arabistan’ın, hatta Mısır’ın önünün açılması anlamına geliyor. Dolayısıyla İran’ın Irak ve Suriye’deki etkisinin de azaltılması demek oluyor.
Bu duruma Türkiye, İsrail ve Suudi Arabistan’ın gayet tabi hiç bir itirazı olmaz. Rusya da İran’ı yamacında tutmaktan memnun olur. Ancak Trump’ın eski müttefiklere geri dönme, Rusya’yı da kendi eski müttefiklerine dönmeye zorlayan politikası “Rusya’ya rağmen” olacaksa, bunun bölge ülkelerini zor durumda bırakacağını belirtmek gerekir. Zira söz konusu politikayı belki Ortadoğu’da yönetmek mümkün olabilir. Ancak Trump’ın “orası senin, burası benim” politikasının Doğu Avrupa ve Kafkasya’da bir dizi yeni sorun çıkarması olası. Zira buralarda hem daha fazla oyuncu var, hem de buralara daha fazla bulaşmış oyuncu.
Putin’in Trump’tan gelen İran açıklamalarına itiraz etmesini dikkate almak gerek. Tam da bu nedenle Türkiye, Trump’ın İran karşıtlığını temkinli bir tutumla izlemekte haklı. Zira, ABD İran’ı geriletmeye uğraşırken Rusya’nın kimi geriletmeye çalışacağı henüz açık değil.