Hendek ihaneti ile başlayan terörle mücadele süreci ve 15 Temmuz, kişi ve kurumların “konum” bilgisini güncellemeyi zorunlu kıldı.
Daha önce “dindar” diye tanımlanan kesimlerden bir kısmı, FETÖ denen en büyük din istismarcısı karşısında bir duruş sergileyemedi.
Hendeklerden asker ve polisimize ölüm yağdıran PKK katillerine “Arkadaşlar” iltifatı gönderen, “YPG terör örgütü değil, vatanını kurtarmak isteyen bir oluşumdur” diyebilecek kadar küçülen Kılıçdaroğlu CHP’si, öte yandan “FETÖ bağlantısı” iddialarını boşa çıkarma ihtiyacı duymadığı gibi, iltisaklı bir siyaset yürütmekte de beis görmedi.
Zeytin Dalı’na darbe
Zeytin Dalı Harekatı ise çok daha net bir samimiyet test oldu.
O kesim, milletin yoğun desteği karşısında harekata açıktan muhalefet edemedi.
Aslında onları ne Kilis’teki çocukların güvenliği ilgilendiriyordu, ne de yedi düvelin kuşatması. Tam aksine; “ortak düşman Erdoğan” parolasıyla, bütün şer güçlerle işbirliğinde beis görmüyorlardı.
Zeytin Dalı’nın ilk günlerinde, “Biz de destekliyoruz” takıyesi yaptılar.
Ama peşinden, “Afrin’e girmeyelim (Kemal Kılıçdaroğlu), ÖSO terör örgütüdür; TSK yalnız gitsin (CHP Genel Başkan Yardımcısı Öztürk Yılmaz), PYD’nin terör örgütü olduğuna dair bir bilgimiz yok (CHP PM Üyesi Selin Sayek Böke), BM’nin ‘Ateşkes’ kararı bütün Suriye’yi kapsar (CHP Mersin Milletvekil Atıcı)” gibi söylemlerle Zeytin Dalı’nın dibine dinamit koymaktan da geri durmadılar.
Hatta “Ne gerek vardı, bu kadar şehide değer miydi?” gibi en ucuz istismarlardan bile çekinmediler.
Neyin ittifakı veya ihtilafı?
Böyle bir ortamda yürüyor “ittifak” tartışmaları.
Onun için de kimin; nerede durduğu siyasetten öte bir anlam taşıyor.
Siyasi partiler elbette “siyaset” hesabı yapacaktır. Ama bu hesap, ülke çıkarlarının önüne geçerse, siyasetçiyi, terör destekçilerinin yanına sürüklerse bunun adı “siyaset” değil, “ihanet” olur.
Gerçekten Türkiye çok kritik bir dönemden geçiyor ve bu süreç 2019 seçimlerini daha önemli hale getiriyor.
Türkiye’yi uzaktan kumanda ile yönetenler ve içerideki maşaları çok iyi biliyor ki, milliyetçi ve muhafazakarları bölemezlerse başarı şansları “sıfır” olacak.
Bunu çok iyi bilen şer ittifakı, bütün gücüyle milli blokta zaaf oluşturmaya çalışmaktadır.
Onun için herkes, kimin değirmenine su taşıdığına dikkat etmeli, fitneye fırsat vermemelidir.
“Biz vatana ihanet etmeyiz”
Bir süre önce, şer ittifakının sözcüsü olan kanallardan birinde, merkez sağ bakiyesi AP, DYP, ANAP ve HAP’ın; İP ile ittifak yapacağı yönünde bir haber yayıldı.
Gerçi tam bir “Himmete muhtaç dede, kime himmet ede” durumu...
Barajı aşamayan bir İP, başkalarını barajdan nasıl çıkaracak acaba?
Ama bu yalanı yayınlayanlar, “İsimleri bir anlam ifade eden bu partiler de Cumhur İttifakı’na katılmıyor” algısını yayma peşindeler elbette.
Nitekim, etkili de olmuşlar ki, bu partileri, bu kararlarından(!) dolayı eleştiren yazarlar oldu.
Oysa, bendenizi arayan Adalet Partisi Genel Başkanı Vecdet Öz, “Bu dönemde Erdoğan’dan uzak durmayı vatana ihanet sayarız. AP, DYP, ANAP ve HAP olarak yoğun bir çalışma içerisindeyiz, desteğimizi yakında açıklayacağız” dedi.
Algı operasyonları bundan sonra çok daha yoğunlaşacaktır, şimdi dik durma ve uyanık olma zamanı...