Bu tür uyarıları veya çağrıları insan önce kendisine yapar.
İnsanın kendi kendini uyarması, kendi nefsine telkinde bulunması, kendi önüne hedefler-amaçlar koyması yadırganmamalı. İslam âlimleri ve kâmil şahsiyetler nasihatlerini önce kendi nefislerine yapmışlardır. Çünkü en büyük mücadele insanın kendi iç dünyasında verdiği mücadeledir.
İmtihanın, savaşın, mücadelenin sürekli olduğu tek alan insanın nefsidir.
İyi ile kötünün, hayır ile şerrin, hak ile batılın mücadele alanı nefistir.
“Vallahi ben, vefatımdan sonra Allah’a şirk koşmanızdan korkmuyorum, fakat nefislerinize uymanızdan korkuyorum” buyuran Peygamber Efendimiz (sav) “en şiddetli düşmanımız” olarak nefsi göstermiştir.
Bu yüzdendünyaya nizam vermek isteyen insan önce kendi iç âlemine nizam vermelidir.
Dünyadaki zulümleri, haksızlıkları, cehalet ve sefaleti bitirmek için hareket geçen insan önce kendi nefsindeki zulmü, cehaleti, batılı temizlemelidir.
Küresel düzeydeki adaleti sağlamanın ilk adımı insanın kendi içinde adalet terazisini doğru kurması, yani fıtratındaki kuvveleri/yetenekleri orta yol üzere yani itidal üzere kullanabilmedir.
Yüce Allah’ın buyurduğu gibi, “Nefse ve onu şekillendirip düzenleyene; ona kötü ve iyi olma kabiliyeti verene yemin olsun ki, nefsini arındıran elbette kurtuluşa ermiştir. Onu arzularıyla baş başa bırakan da ziyana uğramıştır”.
Âlemin kurtuluşu için yola çıktığını iddia eden insanın önce kendi âleminin kurtuluşunu yani nefis tezkiyesini yapması gerekir.
Temizlik dâhilden harice doğru dalga dalga yayılan, özde yoksa zahirdekiyle sağlanamayan bir durumdur. Kendi evini pislik götürürken çevreciyim diye küresel temizlik çağrıları yapan insan sadece kendisini kandırmış olur.
Kurtarmak, düzeltmek, değiştirmek, fethetmek, kazanmak gibi eylemlerin başlangıç noktası insanın kendi nefsidir.
Nefsi işgal altında olan hiçbir fetihte bulunamaz.
Dünyanın kurtuluşu, mutluluk ve saadeti üzerinde kafa yormak, dertlenmek, gayret ve çaba içine girmek elbette çok anlamlıdır.
Müslüman bireyin insanlığa mutluluk getirme gibi yüce bir gayesi elbette vardır ve olacaktır. Ama bu gaye salt dünyevi bir gaye değil, haddizatında uhrevi boyutu olan bir gayedir.
Tüm ideolojiler ve felsefi akımlar gibi dinler de insanın mutluluğunu esas alırlar. Ama bu amaç diğerlerine ek olarak daha aşkın bir niyetle zenginleşmiştir. O da insanlığın mutluluğunu sağlama amacının Allah’ın rızasını kazandıracak bir vesile olması ve sonsuz bir hayata zemin hazırlamasıdır.
Bu yüzden dinler dünya-ahiret saadeti arasında bir ilişki ve bir bütünlük kurmuşlardır.
Ahlak, adalet erdemine ulaşmakla mümkündür. İbn Sina da tam mutluluğun ancak insandaki ruhi ve bedeni tüm erdemlerin birleşmesi yoluyla sağlanabileceğini söyler.
O halde insanlığın mutluluğu için erdemli bir hayat yaşamak, insanlığın önüne erdemli bir hayat sunmak ve küçük âlemimizden büyük âleme kadar bunun mücadelesi içinde olmak gerekiyor.
NOT: İslam âleminin Ramazan Bayramını tebrik ediyor, iki cihan saadetine vesile olmasını diliyorum. Allah bizleri nefislerinden başlayarak dünyayı düzeltme idealiyle hareket eden, tüm insanlığa barış, adalet, huzur ve saadet getirmek için mücadele eden hayırlı kullarından eylesin.