Türkiye'nin kuşatıldığını söylerken ve yazarken içerde ve dışarda takip edilen politikaları kastediyorum.
Türkiye'nin dışardan kuşatılmışlığını anlarız çünkü bu ülkenin büyümesini güçlenmesini dünyada nüfuz sahibi olmasını rakipleri istemez ve engellemeye çalışırlar. Bu son derece normaldir. Hasımdır, hasımlığını yapar.
Ama içerdeki kimi çevrelerin dışardaki rakiplerin (aslında hasımların düşmanların demem lazım ama yumuşatıyorum) sözcülüğünü yaptığı zaman işte olayın inciten tarafı odur.
The Economist dergisinin, 2023 seçimleri konusunda kapaktan verdiği ve yayınladığı makalenin malzemesinin buradan gittiğini bilmiyor muyuz?
Uluslararası medya programlarına sık sık katılan biri olarak karşıma çıkan bütün soruların içerden kaynaklandığını bizzat görüyorum.
Göremeyenin de gözüne sokuyorlar.
'Muhalefet, diktatör diyor, can güvenliği yok diyor, ekonomi batık diyor' gibi sorularını içerdeki muhalefetin iddialarına dayanarak soruyorlar.
Muhalefetin normal siyasi rekabet konularındaki kanaatlerini anlayışla karşılarım ama dikkat çeken taraf milli meselelerde de muhalefetin Türkiye hasımlarıyla aynı söylem içinde olmalarıdır.
The Ekonomist'in yaptığı da CHP'nin söylemini manşete çekmekten ibaret!
Hatta CHP daha ağır ifadeler kullanıyor, daha teslimiyetçi sözler sarf ediyor!
Altılı masanın söylemlerini bir araya topladığımızda Türkiye'nin başka düşmana ihtiyacının olmadığını görürüz.
'Doğu Akdeniz'i Türkiye geriyor' diyen de altılı masada oturuyor, 'Libya'da ne işimiz var'diyen de!
'Türkiye Azerbaycan'a yardım ediyor' diye eleştiren de altılı masada oturuyor, 'S400'leri neden aldık' diyen de!
Terörle mücadele tezkeresine hayır diyen de altılı masada 'İHA SİHA'la dokunacağız' diyen de!
'PYD'ye terör örgütü değildir' diyen de altılı masada terör örgütünün siyasi kanadına bakanlık verilmeli diyen de!
Sadece bunlar bile altılı masanın milli meselelerde nerede durduğunu göstermeye yeterli.
Son günlerde altılı masa ortaklarının SADAT'a ve İHA ve SİHA'lara saldırılarının kime hizmet ettiğine kısaca değinmek isterim.
SADAT, danışmanlık ve eğitim hizmetlerini elinden aldığı için emperyalist çevrelerin hedefindeki bir şirket. Tepki nereden geldi. Önce İYİ Parti genel başkanı Tokat'ta ve Kocaeli'nde milis eğitim veren kamplardan bahsetti, asılsız çıktı! Sonra CHP lideri SADAT'ı paramiliter militan yetiştiren illegal bir yapılanma olarak itham etti, merkezini basmaya kalkıştı. SADAT'ın CHP liderine açtığı tazminat davasının son duruşması Cuma günüydü. CHP avukatı iddiaları ispat edecek hiçbir delil sunamadı. Kem küm.
Kimse kusura bakmasın, emperyalistlerin arı kovanına çomak sokan SADAT'a mesnetsiz iddialar sadece emperyalistleri sevindirir ve iddia sahiplerinin emperyalizme hizmet ettiğini gösterir!
İHA ve SİHA konusunda şu iki rakam her şeyi anlatıyor:
2000-2017 yılları arasında İsrail 548 adet, Amerika 402 adet Çin 217 adet İHA satmış.
2018-2021 yılları arasında İsrail 142, Amerika 143, Çin 173, TÜRKİYE 190 adet İHA satmış.
Ben bugüne kadar zillet ittifakı hiç demedim ama bunları görüp diyene de neden diyorsun itirazı yapmadım.
Çünkü altılı masanın hedefleriyle Türkiye düşmanlarının hedefleri birebir paralellik arz ediyor.
Kuşatılmışlığın hedefinde ise politikalarıyla Türkiye'yi tartışmasız bölgesel güç ve kimi alanlarda küresel güç haline getiren Başkan Erdoğan var!
Onun için The Economist de John Bolton da onlardan önce Biden da başkan Erdoğan'ın seçimlerde kaybetmesi için muhalefete destek verilmesi gerektiğini gizlemediler/gizlemiyorlar.
SADAT'ın baskısı üzerine CHP ve İP cılız bir tepki verdiler!
Oysa biraz siyasi öngörü sahibi olsalar batının bu tür çıkışları üzerine meydanları dolduran protesto mitingleri yapsalar halkın da sempatisini kazanırlardı.(STK'ların sessizliği de ayrı bir konu!)
Yapmıyorlar, yapamazlar çünkü onlar da aynı şeyi söylüyorlar.
Batı onların iddialarını söylem haline getiriyor!
Siyonist, Rum, Ermeni, FETÖ ve PKK lobilerinin ABD dâhil tüm batıda etkin olduğunu ve batının bu şer odaklarına sözde demokrasi adına destek çıktığını biliyoruz.
Bir taraftan NATO'ya girebilmek için Türkiye'yle anlaşma yapıp imza atan kimi küçük adımlarla da Türkiye'nin taleplerini yerine getiren İsveç yönetiminin, Türkiye büyükelçiliği önünde Kur'an-ı Kerim yakılmasını izin vermesi batının gerçek yüzünü gösteren son gelişmedir!
Milli meselelerde Türkiye düşmanlarıyla paralel politikalar takip edeceğini açıklayan altılı masaya karşı milletin ülkesine sahip çıkacağını artık hasımlar bile görmüş olmalı ki son kozlarını oynuyorlar.
Ne yapsalar boşuna!
Aksine yaptıkları her şey milletin biraz daha uyanmasına sebep oluyor!
Batı da muhalefete verdikleri destek ve onlara yaptıkları yatırımın boşa gittiğini görüyor ki Başkan Erdoğan'ın kazanmasından duydukları endişeyi gizlemiyorlar, yüksek sesle ilan ediyorlar.
Korkmakta haklılar çünkü Başkan Erdoğan emperyalistlerin bölgedeki etkilerini kıracak politikalar takip ederek Türkiye'yi mazlum coğrafyaların ümidi haline getirmiştir.
Muhalefetin en etkili olduğu eleştiri alanı olan ekonomide de son zamanlarda atılan adımların alınan kararların, küskünleri dargınları kararsızları Erdoğan'a yönlendirdiği görülüyor.
Altılı masa aday tartışmaları yapadursun, muhalif çevreler bile Başkan Erdoğan'ın ipi rahatlıkla göğüsleyeceğini fısıldamaya başladılar!
Böyle devam ederse, Cumhur İttifakı'nın cumhurbaşkanlığı seçimlerinde zorlanmayacağı anlaşılıyor.
Milletvekili listeleri de seçmenin tepki vermeyeceği, tasvip edeceği şekilde düzenlenirse, 2023 seçimlerinin Cumhur İttifakı'nın zaferiyle sonuçlanabileceğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bu, aynı zamanda gayri milli siyasilerin ve çapsız liderlerin de partilerinin de tasfiyesi anlamına gelecektir!
Hadi hayırlısı!