Habitus diye bir kavram var; kimliği oluşturan kültürün sonraki kuşağa aktarımını gösteren harita bir anlamda... Çok eski tarihli kodlar da var bu haritada, çok yeni girdiler de. Kendini yenileyebilme kabiliyeti yüksek olduğundan sonraki kuşaklara aktarılabiliyor. Z kuşağında bile izlerini görmek mümkün yani...
Sosyoloji, siyaset bu harita üzerinde oluşuyor, yapılıyor. İnsanlar habituslarına göre oy veriyor.
Türkiye'de muhalefet cenahı bir süredir habitusa mugayir bir siyaset peşine düştü. Türkiye'nin varlık yokluk mesabesinde mücadele yürüttüğü bir evrede üstelik... Hem bilinç haritasındaki en keskin çizgileri hiçe sayarcasına Türkiye aleyhine çalışan yapıların siyasal meşrulaştırıcılığına soyundular hem de yine habitusa mugayir olarak kendi aralarında kurdukları ittifakların tabanda da makes bulacağını sandılar.
İyi Parti ve Saadet'in, seçim hedefi HDP'yi Meclis'e sokmak olan CHP'nin peşine takılması böyle bir şeydi mesela. Hepsinin bir ağızdan FETÖ'nün tezleriyle Erdoğan'ı eleştirmesi; Kılıçdaroğlu'nun, PKK'lıları korumayı görev sayan HDP'liler ve FETÖ'cüler için yollara düşüp özgürlük istemesi, Meral Akşener'in neden FETÖ'cülerin kendisine bu kadar sempati duyduğunu açıklayamaması da...
Seçim bitti, ortaklıklar bozuldu. Ortaklıkları bozan ise habituslarına aldırış edilmeden oy istenen seçmen oldu. Seçimi habitus kazandı. Merkez ve merkezin sağında siyaset yapan dört ayrı parti olmasına rağmen Ak Parti yüzde 42.5, Erdoğan yüzde 52.5 oy aldı.
CHP ve İP'deki kavganın altındaki temel sebep bu aslında. İP'i oluşturan isimler bir ideoloji, dava, ülkü için bir araya gelmiş değil. Öfke ve hırsla hareket eden huzursuz insanlar topluluğu. Bu ortak özellikler, birlikte yol yürümeye elverişli değil. En ufak bir tökezlemede öfkelerini birbirlerine yöneltecekleri belliydi. Akşener'in doğal bir liderlikle partinin başına gelmediği de biliniyordu. MHP'yi ele geçirmek için yola çıktıklarında hepsi lider olma peşindeydi ama başaramadılar. Yeni parti kurma ihalesi ise Akşener'e verildi. Diğerleri de bunu kabule mecbur kaldı.
***
Akşener'in "Ne haliniz varsa görün" kaprisiyle partideki koltuğunu koruyabilmesi zor görünüyor. "Aday olmayacağım" blöfü belki şimdilik işe yarayabilir çünkü halihazırda Akşener'i çektiğinizde elde bir şey kalmıyor. Akşener'in partideki eğilimleri bir arada ve dengede tutamayacağı ise ardı arkası kesilmeyen istifalardan anlaşılıyor.
Hülasa Erdoğan karşıtlığı ile seçime kadar siyaset yapılabiliyor. O da zaten siyaset olmuyor.
Türkiye Cumhuriyeti güçlendikçe CHP cumhuriyeti zayıflıyor
Cumhuriyet Halk Partisi aslında bir siyasi parti değil. Öyle de kurulmamış zaten. Bir rejim koruması olarak inşa edilmiş ve hayatı boyunca da bu misyonla hareket etmiş. Rejim dediğimiz şey ise bir süre sonra halkın değil Kemalist elitlerin iktidarına dönüşmüş. Yani aslında CHP kendini seçim kazanmaya değil iktidarını kaybetmemeye adamıştır.
Fakat artık CHP iktidarını kaybetmiştir diyebiliriz. Türkiye Cumhuriyeti güçlendikçe CHP cumhuriyeti zayıflamıştır. Türkiye sosyolojik sermayesini siyasal sermayeye de dönüştürdükçe, buradan aldığı güçle ülkeler liginde yükseldikçe ve kendine yeni hedefler koydukça küçük mutlu bir azınlıktan oluşan CHP Cumhuriyeti zayıflamış ve 24 Haziran itibariyle yıkılmaya yüz tutmuştur.
Muharrem İnce ve Kemal Kılıçdaroğlu arasındaki kavga, CHP'nin mukadderatını değiştirecek bir etki doğuramaz. En fazla süreci hızlandırabilir. CHP cumhuriyetinin yıkılması kötü bir şey de değildir. En çok da CHP'liler için. Gerçek Türkiye'ye uyanmak, gerçek bir parti inşa etmek için iyi bir başlangıç olabilir. En azından denemeye değer...