NATO Savunma Bakanları toplantısından sonra Genel Sekreter Stoltenberg’in yaptığı açıklamaya göre, ittifakın doğusu askeri olarak daha da güçlendirilecek. Baltık bölgesi ile ilgili karara ek olarak Doğu Avrupa’daki NATO birliklerinin ABD, Birleşik Krallık, Almanya ve Kanada’dan oluşan bir uluslararası kuvvet ile destekleneceği bildirildi.
NATO’nun Doğu Avrupa’daki koruma faaliyetinin giderek artmasının en önemli nedeni ise, Rusya’dan duyulan endişe olduğu açıklandı. Öte yandan Rusya, kimseye saldırma planlarının olmadığını belirterek NATO’nun söz konusu stratejisini hiç de dostane bir çaba olarak görülemeyeceğine işaret etti.
Kırım ilhakı, Suriye müdahalesi ve hem Doğu Avrupa hem de Manş Denizi’nde yaptığı hava sahası ihlalleri, esasen Rusya’nın da pek dostane bir strateji işlemediğini gösteriyor. Ancak sorun şu ki, NATO ve Rusya uyguladıkları politikaların sorumluluğunu birbirlerine atıyorlar. Her biri, diğerinin kendisini tehdit ettiğini ve tam da bu nedenle önlem almak zorunda kaldığını iddia ediyor.
Karadeniz Akdeniz hattı
Gayet tabi hiçbir devlet çıkarlarımı korumak ve gücüme güç katmak için olabildiğince geniş alanda hakimiyet kurarım demez. Her zaman “karşı” tarafın kabahati öne çıkarılır ve adeta her savaş ve çatışma meşru savunma hakkına bağlanmaya çalışılır.
Son toplantı, NATO’nun son birkaç yılda yapılan ve Doğu Avrupa’yı güçlendirecek stratejileri hayata geçirme kararı aldığı toplantılarından bir adım öteye giden bir içeriğe sahip. Bu da, Karadeniz’de NATO askeri gücünün artacak olması. Stoltenberg’in “memnuniyetle söylüyorum ki..” diye başlayan cümlesiyle duyurduğu habere göre Karadeniz’de yeni kara, hava ve deniz güçleri oluşturulacak. Romanya liderliğinde oluşacak bu askeri kuvvete şimdilik Kanada, Almanya, Hollanda, ABD, Polonya ve Türkiye katılacakmış.
Montrö Boğazlar Sözleşmesi’yle Karadeniz’de sağlanmış güç dengesi, Romanya üzerinden bozulacak gibi gözüküyor. Diğer bir ifadeyle NATO savaş gemileri giderek Rusya’yı daha fazla tehdit edecek bir mesafeye yaklaşıyor. Bu, “Batı” ittifakının Kırım konusunu asla unutmadığını gösterdiği gibi, Rusya’nın Hazar-Karadeniz-Doğu Akdeniz hattını sağlamlaştırma girişimine de ket vurma amacı taşıyor.
Düşman sahasındaki müttefik sorunsalı
Türkiye’nin tüm dikkati Irak ve Suriye’de olabilir ama söz konusu gelişmeler sorunların giderek Kafkasya’ya da uzanacağına işaret ediyor. Görüldüğü kadarıyla NATO ile Rusya karşılıklı olarak iki rakip alan yaratma uğraşı içinde. Mesele, paylaşım hattının nerede kesileceğiyle ilgili.
Rusya Ukrayna’da sınırlara müdahale ettiği için, anlaşıldığı kadarıyla iki rakip alan projesi, var olan siyasi sınırların zaman zaman dikkate alınmadığı tasarımları da canlı tutuyor. Böylece İran, Irak, Suriye, hatta Türkiye ve belki de Kıbrıs’ı içeren bir çizgide siyasi sınırların değişme baskısı üzerinden merkezi hükümetler tercih yapmaya zorlanıyor. Irak ve Suriye’de merkezi hükümetlerin gücünden söz edilemeyeceğine göre, onlara yapılan baskı esasen çevre ülkelere yönelik bir risk ortamı yaratıyor.
ABD ile Rusya’nın zımni anlaşması, birbirlerini “denetlenebilir öteki” haline getirme konusu. Anlaşamadıkları konu ise, her birinin hangi cepheyi alacağı ile ilgili. ABD’nin ayrıca bu süreçte NATO’yu Rusya karşısındaki tek oyuncu haline getirmeye çalıştığı da unutulmamalı. Her iki taraf da, hattı kestikleri ve karşı tarafa teslim ettikleri bölgelerde en az bir “müttefik” bırakarak geri çekilecek gibi gözüküyorlar. Mesele hem arada kalan olmamakta hem de Türkiye ile dost olmayanların “aradaki” oyuncu olmasına izin vermemekte.