NATO zirvesi bir dizi sorunu ve çıkış yolunu açığa çıkardı; ve kabul etmek gerekirse bunun ateşini de Trump yaktı.
Trump’ın NATO’nun Avrupalı ortaklarını sıklıkla azarladığı ve en fazla Almanya ile uğraştığı biliniyor. Zira Almanya Avrupa’nın ekonomik olarak en güçlü ülkesi ve AB-ABD ticaret dengesinde ABD aleyhine işleyen durumun sorumlusu olarak görülüyor. Ancak öte yandan Almanya başta olmak üzere Avrupa’nın neredeyse bütünü, ABD’nin stratejik olarak müttefiki. Hatta Trump Avrupa’yı eleştirip durduğunda, AB Konsey Başkanı Tusk, “Trump müttefiklerinin kıymetini bilsin, dünya genelinde fazla dostu kalmadığı düşünülürse....” diyerek riskli bir durumu hatırlattı.
ABD’nin İsrail, Suudi Arabistan hatta Mısır, Ürdün, Güney Kore, Avusturalya gibi tek tek müttefikleri olabilir. Ancak bugünkü varlığını neredeyse borçlu olduğu doğal müttefiki Avrupa. Tusk “bizi de küstürme, yoksa hep birlikte batarız” demekte haksız olmayabilir.
ABD, Almanya’yı sevmiyor; Trump Merkel’i seviyor
Trump, AB’den gelen bu eleştiriye karşı, dikkatlerin Almanya’da yoğunlaşmasının gereğine vurgu yaptı. Mealen, “bana değil Almanya’ya bakın” diyen Trump “Almanya, Rusya’nın esiri oldu” da dedi. Bu noktada kast ettiği, Almanya’nın enerji için Rusya’ya dünyanın parasını ödemesiydi.
Almanya’yı Rusya’ya esir düşen ülke olarak tanımlayan Trump, aynı zamanda “Merkel’le çok çok iyi anlaşıyoruz” da dedi. Bu iki haber, yan yana uluslararası basında yer aldı. Yorum yapması zor. Trump, Merkel’le anlaşıyor ama Almanya ile mi anlaşamıyor? Yoksa Merkel Trump’a başka konuşuyor, ülkesinde başka işler mi yapıyor? Ya da Trump Merkel’in Almanya’da sarsılan itibarını daha da beter hale getirmeye mi çalışıyor?
Kimsenin aklını okumak mümkün olamadığından, esas amacı bilmek kolay olmuyor. Ancak Merkel “ Almanya bağımsız bir ülkedir, kararlarını kendi verir” diye yanıt verdiğine göre Trump’ın “biz anlaşıyoruz” yaklaşımının önünü kestiği söylenebilir.
“Terörle” ortak mücadele
Trump sayesinde Almanya “yerli ve milli” olduğunu dünyaya açıklama ihtiyacı duydu. Konu Almanya olduğunda bu iyi haber olmayabilir. Zira Almanya böyle giderse dünyadaki ırkçı eğilimlerin havuzuna bolca su taşıyacağına kuşku yok. Irkçılık otomatik olarak faşizmi çağrıştırıyor, faşizm de “ herkesin düşman” sayılmasını gerektiriyor.
Karşılıklı atışmaların ve açığa çıkan risklerin ise hizmet ettiği bir durum var. O da NATO’nun işlevini sorgulamak.
İlk gün sonrasında ilan edilen sonuç bildirgesinde, bu soruya yanıt bulunduğu anlaşılıyor. Buna göre NATO müttefikleri terörle mücadelede birlik ve dayanışma içinde olacaklar; gelen her türlü tehdit ve meydan okumaya karşı da birlikte davranacaklar. Bu çerçevede Türkiye’ye yönelik tehditlerin de NATO’ya yönelik tehditler olduğu vurgulandı.
Bu önemli bir gelişme. NATO sonunda Türkiye’nin ne denli büyük tehditler altında olduğunu anlamış demektir. Ancak hemen sevinmeyelim. Zira Türkiye’yi tehdit eden tam olarak tanımlanmış değil; kimlerin herkesçe terörist olarak kabul edildiği de açık değil. Dolayısıyla NATO kapsamında Türkiye’nin durumu fazlasıyla vurgulanmış olsa da, üyelerin farklı “terörist” tavırlarını değiştirmelerinin teminatı bulunmuyor.
Güvenlik, paylaşılır ama emanet edilemez. Hiç bir NATO üyesi kendi güvenliğini bir başka devlete emanet etmeye razı değil; tartışmalardan anlaşılıyor. Ama görünen o ki, uzun zamandır işlenmeyen “paylaşma” konusu, NATO içinde kabul görüyor. Bu, Türkiye için iyi bir haberken, Trump’ın ima ettiği gibi Almanya için tercih zamanı.