Norveç'te düzenlenen NATO tatbikatı sırasında Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın hedef tahtasına konulduğu kareler, NATO yönetiminin ani müdahalesi sonucu hızla silindi.
Atatürk'ün ve Cumhurbaşkanımızın farklı çerçevelerde ve birbirinden farklı anlarda hedef tahtasına konulmuş olması, bu girişimin bireysel hatalar olarak görülmesinin imkansızlığını da ortaya koyuyor. NATO Genel Sekreteri Stoltenberg'in hem sözlü, hem de yazılı olarak özür dilemesi elbette oldukça önemlidir ancak ülkenin geçmişi ve bugünü ve geleceğinin, iki liderinin şahsında bu zeminde saldırıya uğramış olması es geçilecek ve peşi bırakılacak bir konu değil. Nitekim FETÖ terör örgütünün Türk devletinin kılcal damarlarına kadar sızarak itibar operasyonları yapması ve ardından devleti ele geçirme çabası, ülkeyi 15 Temmuz'a kadar taşımış olan bir ihanet şebekesinin eseridir. Şimdi aynı şebekenin, son derece planlı ve programlı bir şekilde, NATO çerçevesinden, ABD'de yayınlanan dizi senaryolarına kadar etkili olma ve Türkiye'yi mahkum ettirme çabasında oldukları anlaşılmaktadır. Bütün mesele, başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere, Türkiye'ye ait her türlü değeri yıkma ve onların yerine kendilerine emredilen fotoğrafı yerleştirme hadsizliğidir.
Türkiye, bu olayın üzerine, tatbikata katılmakta olan 40 askerini geri çekti bildiğiniz gibi. Ancak ABD'de devam eden Rıza Zarrab davası devam ettikçe FETÖ alçaklarının bu tür imaj operasyonlarına girişeceği de düşünülebilir. Ülkemize yönelik saldırının ne kadar çok boyutlu olduğu ve hedefte bizzat Cumhurbaşkanımızın olduğu da bu kadar net bir şekilde ortadayken, mevzunun olanın bir beka meselesi olduğunun da gözardı edilmemesi gerekmektedir.
Sözün özü, bu konu NATO'ya hasbelkader alınmış iki NATO kafa meczubun işi gibi görünmüyor hiçbir şekilde. Ancak bu yol kazasından hareketle, Türkiye'nin devam etmekte olduğu yoldan farklı güzergâhlara sapacağını düşünmek de Türkiye'nin stratejik önemini hafife almak olacaktır. Kendi vizyonu ve çıkarları çerçevesinde güvenliğini garantiye alacak adımları atarken, içinde bulunduğu ittifakta da yolculuğuna devam edecektir. Birilerinin işine gelmese de...
Fransa, sokakta Cuma namazına neden yasak getirdi?
Geçtiğimiz hafta, Paris'in Haut-de-Seine bölgesinde Cuma namazlarının sokakta kılınmasına yönelik bir yasak uygulanmaya başlandı. Bunun yerine Cuma namazları için bir yer gösterilmesi gibi önlemler de gündeme geldi. İlk bakışta, namazın daha rahat ortamlarda kılınması gibi bir dertleri varmış gibi görünse de, bütün mesele Fransa'da İslam'ın görünürlüğüne tahammül edilmemesi... Tıpkı ezan, başörtüsü ya da helal gıda tartışmaları gibi... Tüm bu "İslamofobik" diye nitelediğimiz ancak "İslam düşmanı" diye tanımlamanın daha doğru olacağı olguya bir başka halka daha eklenmiş oldu. Ve bu adıma, Fransa aşırı sağının lideri Marine Le Pen'den de güçlü bir alkış geldiğini de buraya dipnot düşelim.