Cumhurbaşkanı Erdoğan Musul’un DEAŞ’tan temzilenmesi operasyonuyla ilgili önceki gün biraz daha net konuştu; “Operasyonda da olacağız, masada da” dedi. Türkiye neden operasyonun dışında tutulmaya çalışılıyor?
İran-ABD ortak yapımı olan PKK-PYD ve Şii koridoru politikasına çomak sokacağı için.
Fırat Kalkanı operasyonu ile PKK koridoru projesine fili olarak dur dedi Türkiye. İbadi’nin her gün rahatsızlık belirttiği Türkiye’nin Başika’daki varlığıyla da aslında Şii koridoruna fiili olarak engel teşkil ediyor.
Şii yayılmacılığının İran’ın dış politika enstrümanı olduğu ve İran-ABD ittifakının aslında nükleer silahlar konusundan çok Sünni bloğunu geriletmek üzere şekillendiği hatırlanırsa Türkiye’nin Musul konusundaki ısrarının ne kadar hayati olduğu da idrak edilebilir.
***
Erdoğan’ın Musul konusundaki yaklaşımını “Oyunun dışına itilmiş bir çocuk gibi üste çıkmaya çalışıyor” şeklinde niteleyen Kemal Kılıçdaroğlu ve saz arkadaşlarını bu tartışmada hiç muhatap almamak en iyisi. Zira meselenin ciddiyetinden ve Erdoğan’la değil Türkiye ile ilgili olduğunu anlamaktan hayli uzaktalar. Bu zevatın gazetesinin attığı “Suriye’den sonra şimdi de Musul bataklığına saplandık”, “Başımız bir türlü beladan kurtulmuyor” manşetlerinden anlaşılan o ki 15 Temmuz’da millet, vatan müdafaası verirken Bağdat caddesinde tank alkışlayanlara ya da Alaçatı’da “tatilimizi yarıda kesmek zorunda kalmasak bari” diye hayıflananlara siyaset yapıyorlar.
Uzun süredir ABD’nin Türkiye’ye biçtiği rolün mümessilliğini yapan CHP dışında Musul konusunda kafası karışık pek kimse yok neyse ki. Hatalar, pişmanlıklar olsa da Türkiye bugün artık ‘hard power’ını kullanabilecek kararlılıkta. Neyi, nasıl ve ne kadar yapabileceğini hesap ediyor ve tıpkı Fırat Kalkanı operasyonunda olduğu gibi haklı olduğu konuda diretebileceğini ve sonuç alabileceğini muhataplarına gösteriyor.
***
Vekalet savaşlarının tüm tarafları, Suriye halkının güvenli geleceği dışında her hesabı yapmışken, Bahçeli’nin ifadesiyle Teksas’taki bile kalkıp Irak’ta, Suriye’de söz söyleme hakkı buluyorken Türkiye’nin, 1300 kilometrelik sınırıyla komşu olduğu bu iki ülkedeki sorunlara taraf olmaması düşünülebilir mi?
Kaldı ki tüm bu sınırlar, uzun bir süredir Türkiye için güvensizlik kaynağına dönüşmüş durumda.
Rusya Suriye’deki üslerinin sayısını artırarak varlığını daha da sağlamlaştırdı. Daha önce Suriye’de hiç olmayan ABD artık Suriye’de var. “Irak ve Suriye’nin tek parça kalamayacağı” öngörüsü, ABD’nin güneyimizle ilgili politikasının postülası hükmünde.
Bu sadece Irak ve Suriye’nin bütünlüğünü değil Türkiye’nin egemenliğini de tehdit eden bir yaklaşım. ABD ve İran’ın on yıllardır sahneledikleri “Büyük şeytan-baş düşman” oyununda PKK ve Şii koridoru konusunda hem fikir olma noktasına nasıl geldiklerini anlamak için değiştirdikleri taşlara bakmak yeterli. Bush’tan sonra Obama, Ahmedinejad’tan sonra Ruhani... İki oyuncu değişikliği ile bölge üzerinde oynanan oyun da değiştirildi ve film hızlı akmaya başladı.
Şu anda kartların yeniden karıldığı ve Türkiye’nin 15 Temmuz öncesi yapılan planları bir bir bozduğu bir vasattayız. Nasıl ki Fırat Kalkanı Operasyonu’nda Türkiye kendi ajandasına göre hareket etmeyi başarmıştır, Musul’daki nüfuz planlarına kalkan olacağını da muhataplarına gösterecektir.
***
Musul’u DEAŞ’tan temizlemenin DEAŞ’ı ortadan kaldırmayacağını ve Musul’u güvene, Irak’ı istikrara kavuşturmayacağını herkes biliyor.
İbadi Musul’da tıpkı Esed’ın Halep’te yapmaya çalıştığı gibi Sünni nüfusu öldürerek dengelemek istemektedir. DEAŞ egemenliğinde yaşayan Musul halkı hem cezalandırılacak hem de yürek söken vahşi Şii milisler eliyle mezhebi kıyıma uğratılacaktır. Musul’un parçalanmasını tek çözüm haline getirecek bir plan bu. Galiba istenen de bu.