Sömürünün yöntemi çok değişti. Artık önce algıyı oluşturuyor sonra icraata geçiyorlar.
En çok da “Hafıza-i beşer, nisyan ile maluldür” gerçeğinden istifade ediyorlar.
İşte son örnek...
Günlerdir beynimize işlenen algı, “Musul DEAŞ’tan kurtarılıyor!..”
Gerçekten öyle mi acaba?
Musul’un DEAŞ’ın eline nasıl geçtiğini, daha doğrusu iki yıl önce DEAŞ’a nasıl ikram edildiğini hatırlıyor musunuz?
Irak ordusu istese tükürükte boğabileceği 500 kişilik çapulcu sürüsünün kılına bile dokunmadı.
Çünkü talimat öyleydi?
Talimatı veren de dönemin başbakanı Nuri El Maliki...
Bu Maliki, İran’ın yetiştirdiği, İran-Irak Savaşı’nda Şii Milislerle Irak ‘a sızarak kanlı eylemler gerçekleştiren terörist değil mi?
Peki bu nasıl iştir ki, bize “Şiilerin, Sünnilere yaptığı zulümlerin doğurduğu bir örgüt” diye yutturulan DEAŞ Musul’a yürürken Irak’ın Şii başbakanı neden bunları koruyor ve askere “Geri çekilin” talimatı veriyor?
Verdiler ki “kurtarabilsinler”!
Gelelim tiyatronun “Kurtarma” bölümüne...
62 ülke bir araya gelip “DEAŞ”a karşı koalisyon kuruluyor(!). Hatta bu yetmiyor, PKK ve Haşdi Şabi gibi terörist örgütler de imdada çağrılıyor. Ama DEAŞ ile nasıl mücadele edileceğini gösteren Türkiye bu operasyonun yanına bile yaklaştırılmıyor.
Ayrıca, Musul’un geleceğine dair en küçük ipucu verilmiyor.
Bunlar, bu işin içinde bir bit yeniği olduğunu gösteriyor...
***
Uyanın beyler... Musul kurtarılmıyor, Musul işgal ediliyor. Musul’da finale yaklaşan oyun, Suriye’de defalarca gördüğümüz filmin uzun metrajlı versiyonundan başka bir şey değildir.
Acem kurnazlığıyla biraz daha şeytanileşen Haçlı ittifakı yeni oyunlar tezgâhlıyor.
“İngiliz Anahtarı” DEAŞ, bir süre izleyeceğimiz göstermelik direnişten sonra Musul’un anahtarını da “Big Boss”a teslim edip yeni görev yeri olan Suriye’ye intikal edecektir.
Bu nasıl bir dünya düzeni?
Okyanusun öbür ucunda her sabah medyanın önüne çıkan bir “sözcü” haritada bile gösteremediği yerler hakkında alınan kararları açıklayacak, buradakiler de aynen uygulayacak. Ve efendiler böyle uygun gördü diye Türkiye bu kadar yıllık bağını ve sorumluluklarını bir kenara bırakıp bu kararlara saygı duyacak.
Türkiye artık eski Türkiye değil.
Yüz yıl önce yaptıklarınızı hazmettiğimiz için değil, her şeye rağmen düzenin bozulmaması için sesimizi çıkarmıyorduk.
Mademki yeni oyunlar sahnelenmek isteniyor o halde önce “yanlış iliklenen ilk düğme”den başlamamız gerekiyor.
Misak-ı Millî sınırlarımız içindeki Musul’u uyduruk bir gerekçe ile işgal eden İngilizler, hemen ertesi günden itibaren Türk ve Müslüman nüfusu, akıl almaz baskılarla uzaklaştırılmaya başladılar.
Musul’un asıl sahibi olan Musullular Türkiye’yi istediği halde İngilizler, Türkiye’de tezgâhladıkları isyanlar ve Milletler Cemiyeti’nden çıkarttıkları sipariş kararlarla bu güzide beldeyi elimizden sökülüp aldılar.
Türkiye buna rağmen Irak’ın da Suriye’nin de toprak bütünlüğünü savunagelmiştir.
Oysa PYD koridoru ve Musul’u bölüşme planları, bu iki ülkenin fiilen bölündüğünün resmidir.
Bu gidişat önlenemezse artık bizim de hâlâ “toprak bütünlüğü” şarkıları çalmamızın bir anlamı yoktur.
O zaman film başa sarılmalı, Musul ve Halep asıl işgalcilerden kurtarılmalıdır.