Firavun – Musa metaforu, zaman zaman iyilikle kötülüğün mücadelesi bağlamında kullanılır. Mesela Mevlana Celaleddin Rumi şöyle der:
“Ey Hak yolcusu! Gerçeği öğrenmek istiyorsan; Mûsâ da, Firavun da ölmediler; bugün senin içinde yaşıyorlar, senin varlığına gizlenmişler, senin gönlünde savaşlarına devam ediyorlar!”
Bu mecaz, bizde son zamanlarda siyasi mücadele içinde düşmanlaştırma için kullanılmaya başladı. FETÖ'cüler çok kullandılar Cumhurbaşkanı Erdoğan'a karşı. Ve şimdi de Kılıçdaroğlu'nun “Yürüyüş söylemi”nin ana malzemesi oldu. Cumhurbaşkanı'nı açıkça hedef alacak biçimde “Firavun” ifadesini kullanıyor, kendisini ve birlikte yürüyenleri de “Musa” diye niteliyor. Bunun yanında “Diktatör” sövgüsü de hem Kılıçdaroğlu hem de CHP'li yöneticiler tarafından mebzul miktarda sarf ediliyor.
Kılıçdaroğlu'nun bu yürüyüşe başlarken işin içine biraz “dini içerik” katmaya yönlendirildiği anlaşılıyor. “Adalet Allah'ın emri” gibi, “Peygamberimiz diyor ki...” gibi ifadeler bunun işareti. “Firavun - Musa” metaforu da muhtemel ki böyle bir saikle devreye sokulmuş bulunuyor.
“Dini içerik”boyutu, yürüyüşün “Adalet” mesajını daha geniş kitlelere taşıma arzusu bakımından anlaşılabilir. “Adalet” ile İslam arasında da, gerçekten hayati alakalar kurulabilir. Firavun - Musa kıssaları da Kur'an'da, İslam şuurunun inşası sürecinde defalarca zikredilir.
Kılıçdaroğlu'nun yaptığı ise bana göre bu metaforu siyasi bir enstrümana dönüştürme niteliği taşıyor.“Firavun”u getirip, Tayyip Erdoğan'a giydirmek, kendisine de Musalığı yakıştırmak, derin bir kanırtma eylemi olmaktan öteye gitmiyor.
Bu söylem tıpkı “Diktatör” söylemi gibi, açık bir düşmanlaştırma niyeti taşıyor. Muhtemel ki şöyle düşünülüyor: Belli bir toplum kesiminde Erdoğan'a karşı derin bir nefret var, Kılıçdaroğlu da o nefreti beslerse yürüyüş maksadına ulaşmış olur.
Bu yaklaşımın Kılıçdaroğlu'nun siyasi çizgisinde önemli bir etkisi olduğu söylenebilir. Kılıçdaroğlu, grup konuşmalarında da, “Erdoğan'a sövgü” ağırlıklı cümleler kurmayı tercih eden bir politikacıdır.
Bu söylemin Grup toplantılarını takip edenler tarafından coşku ile karşılandığı gözlemleniyor. Söylemin yürüyüş kortejinde de, CHP tabanında da alıcısı bulunabilir. Hatta bu söylem çok daha marjinal gruplar zemininde çok daha keskin öfkelerle buluşabilir.
Mesela Kılıçdaroğlu bu söylemi devam ettire ettire İstanbul'a varırsa, gözü dönmüş kitlelerin kucağına da düşebilir.
Bilmiyorum, belki de kendisine 2019 hesapları için “Erdoğan düşmanlığı”nın ana toparlayıcı malzeme olduğu yönünde telkinlerde de bulunulmuştur.
Sormak isterim:
En azından adına “Adalet” koyduğu bu yürüyüşten amacı bu mudur?
Benim “kendi tabanı dışına çıkma arayışı” diye yorumladığım şey, kısa süre içinde “Sözün şehveti” içinde havaya mı uçmuştur?
Şunu söyleyeyim:
Bu, üzüm yeme yaklaşımı değil, bağcı dövme yaklaşımıdır.
Soru şu:
- Adalet farkındalığı mı oluşturmak istiyorsunuz, yoksa adaleti kullanıp, bir kişiye yönelik kin ve nefret tohumları mı ekmek istiyorsunuz?
Sonuçta Tayyip Erdoğan, bu ülke insanının yüzde 52'sinin oyunu alarak Cumhurbaşkanı olmuş bir kişidir. Kılıçdaroğlu üslubunun altına imza atacak yeminli düşmanları bulunduğu gibi, onu aşkla seven topluluklar da var.
Kılıçdaroğlu'nun Firavun - Musa söylemi, bir kesimin düşmanlığını besler doğru, diğer kesimin de Kılıçdaroğlu'na düşmanlığını besler.
Peki bu durumda adalet nerede kalır?
Kılıçdaroğlu'nun, farz-ı muhal, Erdoğan'la birlikte çıktığı bir TV mülakatında Firavun- Musa denklemi kurabileceğini düşünüyor musunuz? O programdan insani bir sonuç çıkar mı?
Kılıçdaroğlu'nun bu küfürlü dilini her zaman yadırgadım. Kınadım. Bu keskin sirke halleri siyaseti zehirliyor.
“Adalet” diye bir sorunumuz var, doğru. Onun sıcak gündem olması yanlış değil.
Ama sözün şehvetine kurban verilmeyecek bir gündem olmalı o.
***
Ve;
YeniBirlik'teki vatandaşa:Bana söverek var olamazsın. Kalemini yıka da yaz. Adam ol, konuşalım.