Terör örgütleri nasıl eylem yapıyor? Rastgele mi seçiyor hedefini? Değil tabi ki. İnsanları seçerek öldürmüyor ama hedef belirliyor. Böylece canımızı acıtmakla kalmıyor üzerine bir de toplumsal gerilim yaratıyor.
Terör örgütlerinin algı odaklı bu seçiciliğini DEAŞ'ın Reina katliamında gördüğümüz gibi PKK'nın eylemlerinde de görüyoruz. PKK'nın daha ziyade askeri hedeflere saldırması, sivil hedefleri vurduğunda ise TAK adını kullanması bundan. PKK, ağırlıklı olarak güvenlik güçlerini hedef alan bir eylem profili çizerek Batı tarafından terör örgütü değil "silahlı mücadele gücü" olarak görülebilmeyi umuyor. Böylece Kürtler arasında da eylemlerini tevil edebileceğini düşünüyor.
DEAŞ'ın Türkiye'deki eylemlerine bakalım. HDP'nin "Türkiyelileşme" adı altında demokrasi, barış, özgürlük söylemini yükselttiği, Selahattin Demirtaş'ın alabildiğine sempatikleştirildiği bir vasatta DEAŞ, Diyarbakır ve Ankara garındaki eylemleriyle HDP'lileri hedef aldı. DEAŞ'ın mağdur ettiği HDP'nin seçmen desteği arttı. Demirtaş ve diğer HDP'liler, "Katil devlet" iftirasını dolaşıma sokmak suretiyle DEAŞ'ın katliamlarını iktidara yansıtmaya kalktı.
Suruç'taki canlı bomba eyleminde de hedef HDP'lilerdi. "DEAŞ, Suriye'de YPG ile savaşıyor, Türkiye'de ise HDP'lilere dönük katliam yapıyordu." Bu manzara, "Türkiye'nin DEAŞ'a yardım ettiği" yalanıyla bitiştiriliyor ve FETÖ, PKK ve bilumum sol-marjinal çevreler üzerinden dolaşıma sokuluyordu.
Oysa o dönem DEAŞ, Suriye'deki gibi Türkiye'de de PKK'ya alan açan bir saldırganlık içindeydi. DEAŞ'ın bombaları, PKK'nın eylem kabiliyetini ve HDP'nin propaganda gücünü artırıyordu.
HDP hedefli bu eylemler sayesinde Batı'da menfi bir Türkiye imaj yaratıldı.
Ölenler sadece kurbanlardı ama hedefler özenle seçilmişti. Seçimler Türkiye'nin en hassas yerinden vurmaya dönük bir planlamayla belirleniyordu. DEAŞ vuruyor, Demirtaş "Katil devlet, katil Erdoğan" diyor, FETÖ'cü hesaplar hemen İngilizceye çeviriyor, İran'dan ABD'ye, Rusya'dan Birleşik Arap Emirlikleri'ne, Almanya'dan İngiltere'ye kadar birçok ülkenin haber kanallarında Türkiye'yi olumsuzlayan, Erdoğan'ı şeytanlaştıran bu üretilmiş haberler servis ediliyordu.
***
2017'nin ilk saatlerinde gerçekleştirilen terör saldırısı da çok amaçlı, son derece iyi planlanmış, tetiği çeken DEAŞ ise bile tıpkı Rus Büyükelçisi'nin öldürülmesi olayında olduğu gibi bölgesel dengeleri de hedef alan çok büyük bir eylem. Görünen yüzüyle Türkiye'nin El Bab'da DEAŞ'a verdiği zararın misillemesi. Yarattığı etki itibariyle bakıldığında ise çok boyutlu, çok aktörlü bir eylem.
Türkiye, terörle mücadelede yol aldıkça terörün dozu artıyor. Çünkü bu, ne sadece PKK ile ne sadece DEAŞ ya da FETÖ ile verdiğimiz bir mücadele.Tüm bu örgütleri aynı anda kullanabilen bir yapıyla mücadele ediyoruz. Çünkü sözde müttefikimiz ABD, Suriye'nin parçalanması planıyla eş zamanlı olarak Türkiye'nin istikrarsızlaşmasını da hedef alan bir planı devreye soktu. NATO, caydırıcı güç olarak dahi arkamızda durmadı.
***
Türkiye bu terör belasını nasıl yenecek? Kılıçdaroğlu "bilimsel yöntemle yenebiliriz" diyor. "Terörü yenemeyiz, ABD ile uzlaşalım" diyor aslında. Amberin Zaman gibiler daha açık ifade ediyor. Ez cümle "DEAŞ ile mücadele etmek için PKK ile masaya oturalım, YPG'yi terör örgütü olarak görmekten vazgeçelim" diyor bir kesim. Çünkü ABD böyle istiyor. DEAŞ bunun için de saldırıyor.
Türkiye biraz daha sıkıştırılacak, mücadele daha da sertleşecek, belli. Çünkü bu, Türkiye'nin daha kurulurken vekaletini üstüne aldığını düşünenlere karşı verdiğimiz ikinci bağımsızlık savaşımız.
Mücadele sertleşirken evimizin içindeki hilafı, ihtilafı en aza indirmenin yollarını aramalıyız.