Önce 24 Haziran neden bir zaferdir, onu diyeyim:
1. Allah’ın izniyle milletin, millet iradesinin, milletimizin demokratik olgunluğunun zaferidir.
2. Bir seçim zaferinden ötedir. İki asırlık üzerimize çöreklenen Batı destekli vesayet rejimine karşı; “milletin seçtiklerinin, milletin bağrına bastıklarının doğrudan yönetimi olsun” arzularının, taleplerinin, dualarının karşılığı bir zaferdir.
Vesayet ağaları kaybetmiş, hür iradenin; “yürüyeceksin, millet yürüyecek arkandan” dediği lider kazanmıştır.
3. Parlamenter sistemin tezgâhlarını bozarak, “yönetimi doğrudan sandıkta millet belirlesin” diyerek, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçişin yolunu açan Sayın Bahçeli ve MHP’nin zaferidir.
Devlet Bahçeli tarihî bir kavşakta tarihî bir görev/rol/sorumluluk üstlenmiş ve bütün şom ağızları susturmuştur. O ne çirkeflikti, o ne bayağılıktı; “MHP baraj altında, MHP yüzde 5’lerde, Bahçeli’nin son seçimi” diyen o utanmaz, arlanmazlara karşı evet, MHP’nin, Sayın Bahçeli’nin zaferidir.
4. 15 Temmuz FETÖ ihanetini göğsünde söndüren aziz milletimizin “Yenikapı ruhu” ile sarıp sarmaladığı Cumhur İttifakı’nın zaferidir. Artık at da milletin, süvarisi de milletin, meydan da milletindir.
5. Meclis çoğunluğunun MHP desteğine muhtaç olması da AK Parti’ye bir mesaj, fitnecilere de kapıları sürgülemektir.
Kader planında öyle bir ayar geldi ki, AK Parti ile MHP tabanı şimdi daha bir kenetlenecek, siyasî birliktelik, gönül bağları ile perçinlenecek, tahkim edilecektir…
24 Haziran ayrıca;
1. Milletimize değil, Amerika’ya, Avrupa’ya yaslananlara karşı “yeter artık gözünüzü dışarıya çevirmeyin” tokadıdır. Neydi o Muharrem İnce’nin “Beni, Amerikalılar aradı, nasılsa seçimi kazanıyorsun ismimizi kazandıktan sonra açıklarsın” afrası tafrası… Ayıp ötesi bu ne rezillik, eziklikti böyle…
2. Merkez medya diye her seçimde, her referandumda milletin karşısına dikilen, içinde yazar/yayın yöneticisi diye bir yığın 5. Kol elemanı barındıran bir saldırı üssü var.
Öyle bir hava estirdiler ki Akşener, Karamollaoğlu uçtu. İnce’ye İzmir’de; “İkinci tur olacak diyordum ama bu iş ilk turda bitti” palavrasını sıktıracak kadar ipin ucunu kaçırdılar. O hep bana “Washington portakalı”nı hatırlatan alımlı çalımlı Fatih Portakallar… O Yılmaz Özdiller, o “HDP’ye oy verelim de barajı aşsın” diyen Atatürkçülük tüccarı Emin Çölaşanlar… O hem iktidara hem de TÜSİAD’çılara şirin görünmeye çalışan patronların gazetelerindeki omurgasız sinsiler, o çokbilmiş ukala takımı neredeyse, “seçime gerek yok, Erdoğan gitti, İnce geldi, ilan edilsin artık” diyecek kadar zıvanadan çıktılar.
Bir de Erdoğan hazımsızlığından, hasetliğinden ve alerjisinden kronik kurdeşen döken, A. Gül’ün hayali ile şaşkın ördeğe dönen, İnce’nin ahlaksız mısralarına, Üstad Necip Fazıl’ı misal gösterecek kadar pespayeleşenler…
Bunların alayına 24 Haziran’da öyle bir tokat vuruldu ki, taa Washington’dan, Pensilvanya’dan, Brüksel’den, Berlin’den, Paris’ten duyuldu...
3. Bir de şu Muharrem İnce karakterinin yediği tokat... Bütün Yalova tanıyoruz bu siyasetçiyi. İlke yok, vefa yok, hayatı orta yerde... Bir adamı köylüsü sevmezse, o malum medya istediği kadar parlatsın, ince ince makyajlasın bu millete sevdiremezsiniz.
Ben şahsen dayanamadım; 23 Haziran akşamı şu tweeti attım; “Tarihe not düşelim. 24 Haziran 2018: Cumhuriyet döneminin en büyük demagogu ve laf cambazının ipten düştüğü tarih” dedim.
Şimdi de İnce’ye şunu diyorum: Afrin komutanına “apoletlerini sökeceğim senin” dedin. Millet o apoletleri yedirdi sana…