AK Parti ve MHP ittifak yapalı beri devam eden bir tartışma aslında bu; MHP ile ittifaktan dolayı Kürtlerin AK Parti'ye küskün olduğu ve oy vermeyebileceği iddia ediliyor belli bir kesim tarafından. Bu yaklaşımın Kürt oylarını PKK'nın siyasi kolu olan partilere zimmetli görmekten kaynaklandığı kaydını düşelim önce. "AK Parti'ye oy verdiklerinde bu arızi bir durumdur, bu yüzden de MHP ile ittifak hemen küstürebilir Kürtleri" ön kabulüne dayanan bir yorum...
HDP'nin 7 Haziran ve 1 Kasım'da "Oyum bize" sloganı da aynı ön kabulü işliyordu zaten.
Gerçekte öyle mi acaba?
Kürt seçmende hatırı sayılır bir milliyetçileşme olduğu gerçek. Fakat sorunun çözümü için evvela Doğu ve Güneydoğu illerindeki oy dağılımını PKK-HDP yönelimli okumaktan vazgeçmek gerekiyor. Çünkü bu yaklaşımın kendisi bizatihi kimlik merkezli parçalanmış siyasetleri meşrulaştırıyor.
Peki MHP'ye dönük "Kürt düşmanı" ithamı ya da o anlama gelecek imalar haklı mı acaba?
Doğrusu PKK'nın terör eylemlerini büyük şehirlere taşıdığı, otobüs duraklarında bekleyen sivilleri katlettiği, mayınlı tuzaklarda onlarca askeri birden şehit ettiği, hendek terörüyle sivil halkı kendine canlı kalkan yaptığı dönemde bile Kürt ve PKK'lı ayrımını muğlaklaştıracak hiçbir söylemi olmadı.
İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in iç işleri bakanı olduğu yıllardaki söylemlerden çok farklı bir yerde bugün Türkiye. MHP de milliyetçiliğini ırk ve kimlikle temellendirmiyor bildiğim kadarıyla.
Türklüğün üst kimlik olarak tanımlanması da müsaade buyrulsun sadece MHP'nin değil Türkiye'nin kahir ekseriyetinin yaklaşımıdır. Bu ne Kürtlüğü inkardır ne de Kürtçeyi.
Kaldı ki HDP'liler, "Seni başkan yaptırmayacağız" sarhoşluğuyla 7 Haziran'da MHP ile hükümet kuracaklardı, becerebilselerdi şayet. Yanaşmayan MHP oldu. Sebebi de tabii ki PKK'nın terör eylemleri ve HDP'nin bu eylemleri bir taraftan "sivil direniş" olarak meşrulaştırırken bir taraftan da teröre lojistik sağlamasıydı.
Yani bugün MHP ile ittifak üzerinden geliştirilen sözde analiz-yorumlar, suyu bulandırmak ve Kürtlerin AK Parti'ye oy vermelerine mani olmak amacı taşımaktadır.
Şunu da söylemek durumundayız fakat, Kürtlerin sorunlarına kulak vermek herkesten çok Türkiye'nin bütünlüğü gibi bir derdi olanların boynunun borcudur. MHP'nin de "tek devlet, tek millet, tek vatan, tek bayrak" ülküsü varsa AK Parti gibi o da Urfa'da teşkilatlanabilmeli, Diyarbakır'da seçim çalışması yapabilmelidir.
***
Irak'taki seçimler de yeniden gösterdi ki din, mezhep ve etnik temelli siyasi ayrışmalar bir ülke için en büyük felakettir. Dünyanın neresine gitseniz, bu böyledir. "Çatışma çözümleri" diye yutturulan tüm modeller günün sonunda çatışmayı sona erdirmiş gibi gözükse de sekterizmi körüklemiş, kimliklerin birbiriyle kaynaşmasına engel teşkil etmiştir.
Lübnan bir başka örnektir. Devlet yönetiminin etnik ve mezhebi farklılıklara göre pay edildiği ülkelerde güçlü yönetimler oluşamadığı gibi toplumsal barışı inşa etmek de imkansızlaşmaktadır. 21. yy'da kimlik politikaları bir demokratikleşme aracı olarak görülürken özellikle bizim coğrafyamıza kan ve gözyaşı getirdi. Ulus devletin meta ideolojilerinin yol açtığı fenalıkların tamiri olarak sunulan kimlik temelli hareketler, mikro milliyetçilikleri tetikledi ve bu da zayıf ülkeleri yeniden dizayn etme aracına dönüştü.
Hülasa MHP üzerinden Kürtleri kaçırtmaya çalışmak sadece bir siyaset uyanıklığı değildir. Kürt sorununu kronikleştirmeye ve Türkiye'nin kimlikçi dizaynına da hizmet etmektedir.