Telefonuma iki cümle mesaj gelmiş.. Baksana Mert Fırat neler söylemiş öyle.. “Nerede çıkmış bu mülakat?” diye sordum. Habertürk’te çıkmış meğer..‘Orduya ihtiyaç yok’, ‘Öcalan’la görüşmek lazım’ falan diyor. Böyle bir atmosfer içinde edilmeyecek garip garip laflar.. Çok öfkelendim ve ‘Ufak Tefek Cinayetler’in Serhan’ı, Mert Fırat’tan daha iyi adammış’ diye bir twit attım.. Sonra öğrendim ki, meğer söyleşi yeni değilmiş.. 25 Ocak 2013 tarihliymiş.. Ha şimdi bir dakika duracağız orada.. Bugün Mehmetçik Burseya dağlarında terörist peşinde can verirken, ‘oğlumu askere yollamam, orduya ne ihtiyacımız var’ demek başka.. Silahların bırakıldığı, müzakerelerin yapıldığı, terör örgütünün kenara çekilip sahayı siyasi kanadı olan partiye bıraktığını zannettiğimiz günlerin konjonktürü başka.. O günün sopasıyla bugünün hırsızı kovalanmaz.. Mert Fırat’ın ‘Öcalan’la elbette görüşülmeli’ dediği mülakattan bir kaç hafta önce (Aralık 2012) devlet, görüşmelerin sürdüğünü açıklamıştı zaten.. Artık açık açık çekilme takvimi konuşulmaya başlanmıştı.. Tam o günlere denk geliyor işte bu hikaye.. Sonra ne oldu peki?.. Paris’teki PKK ofisine baskın yapıldı ve örgütün ‘çok kıymetli’ gördüğü üç kadın yönetici öldürüldü.. Bu, süreç için çok travmatik bir hamleydi.. Buna cevap, İmralı tutanakları sızmasıyla verildi.. Bugün Hürriyet’in başında olan Fikret Bila, o vakitler Milliyet’te bir belge yayınladı.. Ada’da konuşulanların kaydı olduğu söylendi o belgenin.. Hiç iyi olmadı.. Devletin içindeki bir kanatla PKK’nın içindeki bir klik resmen psikolojik savaş halindeydi anlayacağınız.. Ancak tüm bunlar, yine de 21 Mart Diyarbakır çağrısını gölgelemedi. Öcalan, PKK’ya ‘çekiliyoruz’ dedi.. İki gün sonra da PKK, kararı uygulamaya koyduğunu duyurdu.. Âkil insanlar, Türkiye’nin dört bir yanına gidip süreci anlattı. Ancak sonunda PKK anlaşmayı bozdu.. Kanlı sayfasını yeniden açtı.. Bugünkü terör tablosuna bir kez daha, işte öyle döndük.. Bir daha terörün olmayacağını var saydığımız bir dönemdi Mert Fırat’ın bu sözleri söylediği dönem.. Peki ‘şimdi nereden çıktı?’ derseniz.. En basit tahminle söyleyeyim, ‘dizi savaşları’ olabilir..
Nerede ifade hürriyeti?
Seren Serengil için 3 gün hapis kararı çıkmış. Gülben Ergen hakkında televizyonda yorum yaptığı için.. Can Dündar gibi tescilli vatan hainini sahneden selamlayan ve ödülünü onun özgürlüğüne adayan Gülben Ergen, bir meslektaşını hapse attırıyor yani. Demek ki Gülben Ergen için, ‘kocanı aldattın’ demek hapis gerektiren bir suç, vatana ihanetse ifade özgürlüğü..
Evlenme teklifini nasıl yaptınız?
Geçenlerde Mesut Süre’nin stand-up gösterisine gittik Didem’le.. ‘Siz Hepiniz ben Tek’.. Toy Comedy Club diye bir mekanda oynuyor.. Seneler evvel Cem Yılmaz’ın çıktığı Leman Kültür lezzetinde bir yer.. Laf nasıl geldiyse yine evlenme tekliflerine geldi.. Mesut Süre sordu salona; “Nasıl yaptınız evlilik teklifini?” Adamın biri teknede yapmış, demode buldu.. Biri tektaş yüzük alıp diz çökmüş kızın önünde, aşağıladı.. Kenardan Didem kulağıma şöyle fısıldıyordu; “Anlatayım mı senin nasıl evlilik teklifi yaptığını?” Acıdı da anlatmadı.. Bu arada gecenin sürprizi Cihan Talay’dı. Mesut Süre, ‘İşim var ben gidiyorum, sahneyi Cihan Talay’ı bırakıyorum’ dedi ve gitti.. Yani ikisini arka arkaya izledik bu vesileyle.. Stand-up’ı Cem Yılmaz’dan ibaret sananlara bu gençleri takip etmelerini öneririm..