Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, "FETÖ'nün bir numaralı siyasi ayağı sarayda oturuyor" sözleri nedeniyle CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu hakkında fezleke düzenledi.
Ne demişti Kılıçdaroğlu?
"FETÖ’nün her ayağını ortaya çıkardılar. Baklavacı ayağı, sanayici ayağı, esnaf ayağı, gazeteci ayağı, bilmem ne bilmem ne. Bir şey eksik... FETÖ’nün siyasi ayağı. Bunu söylüyorum mahkemeye de vermiyorlar. Çünkü götürüp delilleri önüne koyacağız.”
İşte Kılıçdaroğlu’nun istediği oldu. Mahkemeye verildi.
Duruşmada, elindeki “delilleri” tek tek ortaya koymalıdır.
“AK Parti’de 4 adet bakan, 120-180 civarında milletvekili ByLock kullanıcısı” demişti.
Bununla kalmamış, bir “kitapçık”tan söz etmişti... Bu kitapçıkta, darbenin Cumhurbaşkanı ve Başbakanının ismi yazıyormuş.
Bu kitapçığı da “delil” olarak sunmalıdır mahkeme heyetine.
Bunu yapamıyorsa, birazdan sıralayacağım sorulara cevap vermelidir.
Hatırlayalım, “darbenin siyasi ayağı” cümlesi, önce HDP'nin eski Eş Başkanı Selahattin Demirtaş tarafından dile getirilmişti. 15 Temmuz'un getireceklerinden memnun olması gereken Demirtaş, darbe girişiminden çok rahatsızmış gibi, “Bu darbenin siyasi ayağının üzerine niçin gidilmiyor?” diye sormuştu.
Bu laf, oradan, CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun ağzına düştü.
O da birkaç ay “siyasi ayak” diye sayıklayıp durdu.
Ki, hâlâ sayıklıyor.
Sonra, Fetullah'tan mülhem, “kontrollü darbe” cümlesini keşfetti.
Birkaç ay da öyle idare etti.
Siyasi ayak arayışındaki Demirtaş da, Kılıçdaroğlu da, doğrudan iktidar partisini işaret ediyordu, şüpheleri AK Parti'de varsaydıkları muhalifler üzerinde toplamaya çalışıyordu.
Bereketli bir zamanlamaydı doğrusu... “İslamcılar AK Parti'den tasfiye mi ediliyor?” tartışmasının başladığı günler... Böylece, hem iktidar partisini töhmet altında bırakacak, hem de akıllarınca AK Parti'de varsaydıkları muhaliflerin tasfiyesini (!) sağlamış olacaklardı.
Darbenin siyasi ayağı olur mu bilmem ama darbeye cesaret veren, darbeyi özlenir hale getiren siyasi partiler olur.
Tarihte böyle partiler çıkmıştır (CHP örneğinde olduğu gibi) ama hiçbir darbeci klik, istikbaldeki müdahalesine siyaset kurumunu ortak etmemiştir.
Darbenin siyasi ayağı olmaz ama bir “siyasi programı” olur.
Bu programı, bazen, mevcut siyasi partilerin programlarıyla da örtüşebilir.
Bu cümleden olarak, 15 Temmuz girişimi de, bir siyasi programa sahipti.
İlginçtir, bu program, CHP'ninkiyle müthiş benzerlikler gösteriyordu.
Kendilerine “Yurtta Sulh Konseyi” adını veren “işgal çetesinin” TRT'de okuttuğu rezil bildiriyle, Kemal Kılıçdaroğlu'nun son üç yıldır seslendirdiği düşünceler, özelikle Maltepe'de (o ünlü uzun yürüyüşten sonra) yaptığı konuşma, müthiş bir paralellik arz ediyordu.
İlginçtir, “darbenin siyasi ayağı” diye sayıklayıp duran Kılıçdaroğlu, 15 Temmuz'un dış ayağına hiç bakmadı, bakma gereği duymadı.
Darbenin “dış ayağı” olur oysa.
Bizde bütün darbeler, “dış ayak” işlevi gören birtakım dost (!) gizli servislerin yardımı ve katkısıyla gerçekleşmiştir. Bkz. Bilumum darbeler ve muhtıralar...
Mesela, neredeyse bütün NATO ve AB ülkeleri 15 Temmuz'u destekledi. Hatta bazıları, “temsilcilikleri” aracılığıyla darbeye iştirak etti. (“ABD misyonu” örneğinde olduğu gibi...) Firari durumdaki bütün darbeciler, NATO ve AB ülkeleri tarafından “yüksek koruma”ya alındı.
Kılıçdaroğlu’nun cevaplamasını istediğim sorular şunlar:
CHP'liler, NATO ve AB ülkelerinin yüksek korumasını neden sorun yapmaz?
Kılıçdaroğlu neden içinde “darbenin dış ayağı” geçen bir cümle kurmaz?
Bu konular neden partide tartışılmaz?