Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Lozan’ açıklamasıyla başlayan tartışmanın asıl boyutu bir başka ‘Lozan buluşması’yla anlaşılmıştır sanırım.
Rusya, Türkiye, ABD ve Suudi Arabistan’ın yarın Lozan’da yapacağı Suriye toplantısından söz ediyorum.
Erdoğan’ın Lozan Antlaşması’na atfen yaptığı açıklama, “Türkiye’nin kuruluş belgesini tartışmaya açmak” şeklinde yorumlanmış, bu yönde tepkiler gelmişti.
Bir yönüyle Lozan’a bu açıdan bakmak pekala gerekli.
“Lozan’a hangi ajandayla gidildi, neyle dönüldü”sorusu meşru ve gerekli bir sorudur, tarihçilerin, siyaset bilimcilerin, dış politika yapıcılarının ve siyasetçilerin tartışması gerekir.
Diğer yönüyle ise ‘dışarıya’ mesajdır.
“Bugün hala Filistin, Bosna, Kosova, Kıbrıs, Kırım, Suriye hatta Irak’ta ‘her an her şey olabilir’ durumu varsa; bu coğrafyalarda ‘başka güçlerin savaşı’ sürüyorsa; Türkiye’nin tam ortasında bulunduğu bu coğrafyada yeni bir -belki birden fazla- Lozan masası kurulacaksa, Türkiye bu masaya dün Lozan’da oturduğu gibi oturmayacak” mesajıdır.
Rusya, Türkiye, ABD ve Suudi Arabistan’ın Lozan’da yapacağı Suriye toplantısı, bunun sahaya yansımasıdır.
Türkiye bu masayı müttefikleriyle kurmayı defalarca denedi.
Olmadı.
Bölgenin bir başka ayrılmaz ve etkin parçası olan Suudi Arabistan ve Rusya ile masayı kurmayı denedi;
Oldu.
ABD de katıldı.
Diplomatik kulislerde, “ABD Türkiye’nin Rusya ve Çin gibi bazı ülkelerle görüşmelerinde neler olduğunu merak ediyor, bazı görüşmeleri birlikte yapmak, orada olmak istiyorlar” sözlerini duyuyorum.
Diğer görüşmelerde olamadılar ama Lozan’da olacaklar.
Türkiye’den, Rusya’dan ve Suudi Arabistan’dan olumlu sinyaller geliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘müttefiklik’ vurgusuyla konuşuyor ve beklentilerini açıkça söylüyor; “Teröristi iade edin, terör örgütüne destek vermeyin, müttefikliğin gereğini yapın.”
Rusya Devlet Başkanı Putin, önceki gün “ABD ile kötü olmak istemiyoruz. ABD ve AB’nin ambargoları bize değil dünya ekonomisine, herkese zarar veriyor” dedi; ardından da “Rus devlet şirketlerini özelleştireceğiz, Batılı şirketlere de açığız” teklifini yaptı.
Suudi Arabistan, ABD’ye “Ülkenizdeki yatırımlarımız üzerinden bizi tehdit etmeyin” mesajı veriyor.
ABD kanadında ‘dediğim dedik’ tavrı hakim.
Yarınki Lozan toplantısı tarafları bir araya getirecek.
Konu başlığı ‘Suriye’ olsa da, Türkiye, Rusya ve Suudi Arabistan’ın ABD ile konuşacak ‘ortak’ konuları var.
Suriye ve Musul’un geleceğine dair yeni şeyler söyleyebilecek miyiz?
Yoksa hiçbir şey değişmeyecek mi?
Göreceğiz.
Zira Musul da ısınıyor.
Isınan havanın yükselmesi gibi gündemin ilk sırasına doğru geliyor.
Burada devreye üçüncü bir ülke daha giriyor; İran...
Ve Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi, yani Barzani...
Her ülkenin birbiriyle çatıştığı ve ittifak yaptığı konular ayrı.
Denkleme bakın;
Suudi Arabistan sadece İran’la çatışıyordu, şimdi ABD ile de çatışıyor.
ABD İran’la düşmandı, şimdi ‘uzlaşma’ halinde ve tarihsel olarak ‘dost ve müttefik’ olduğu S. Arabistan ve Türkiye ile çatışıyor!
Rusya, Suriye politikalarında İran’la işbirliği içinde ama ABD karşısında Türkiye ile hareket ediyor!
ABD ve Rusya birbirleriyle çekişmede ‘istikrarı’ koruyor.
ABD ve Rusya arasındaki rekabette ‘denge’ unsuru ise Türkiye ve Suudi Arabistan birlikteliği.
Türkiye’nin Rusya ile ‘bozdurulan’ ilişkisini tamir etmesi bu denge unsuru olma özelliğini sağladı.
Ancak denge henüz sağlanmış değil.
Avrupa Birliği ve özellikle Almanya ile Birlik’ten çıkan İngiltere’nin tavrı veya tavırsızlığı; şimdiye kadar bu siyasi-askeri mücadelenin içinde görünmeyen Çin’in tutumu belirleyici olacak.
Ya ABD’deki seçimler?
Sanırım önemi çok az.
Zira “Obama dönemi, ABD’nin başkansız da yönetilebileceğini gösterdi” tespiti haksız görünmüyor.
ABD’yi ‘kurumlar’ yönetiyor;
Hangisi ordu ve ekonomi üzerinde daha çok etkiliyse, onun liderliğinde!..