Siz bu satırları okurken, Fransız seçmenler 2017-2022 arasında ülkeyi yönetecek olan cumhurbaşkanını seçmek üzere oy kullanıyor olacak. 23 Nisan'da yapılan ilk tur seçimlerinin ardından adayların elenmesinin ardından, yarışta bu kez Emmanuel Macron ve Marine Le Pen var. Yani Sosyalist Parti'de farklı görevler üstlendikten sonra kendi hareketi "En Marche" (Yürüyüş) ile seçmenin önüne çıkan aday ile aşırı sağcı Milliyetçi Cephe lideri (birinci turun ardından parti başkanlığından ayrılmıştı). İkinci tura kalan bu iki aday öncelikle Fransa merkez siyasetini marjinal çevre yollarına savurdu. Bu tespiti yapalım. Her ne kadar Marine Le Pen'in aşırı sağcı partisi önünde bir Cumhuriyetçi blok oluşturma mesajları gelse de, karar vericilerin bu yöndeki telkinleri seçmenden tam destek görmeyecek. Ben söylemiyorum, anket sonuçları söylüyor. Merkez sağ Les Republicans (Cumhuriyetçi Parti) adayı François Fillon'un, Macron'un desteklenmesi çağrısına seçmenlerin sadece yüzde 49'u uyacak kamuoyu araştırma şirketlerine göre. Ayrıca 2002 seçimlerinde Jacques Chirac ile Jean Marie Le Pen'in ikinci tura kalmasıyla oluşan elektro-şok etkisi bu seçimlerde YÖK. Aşırı sağın iktidar olasılığı Fransız sosyolojisini eskisi kadar ürkütmüyor sözün özü. O nedenle 2002'de sokaklarda baba Le Pen'i protesto eden damar yerini hem Macron'u, hem de Marine Le Pen'i protesto eden farklı bir referans noktasına bıraktı.
***
Beklenen destek gelmeyecek olsa da, seçimden Emmanuel Macron'un galip geleceğini şimdiden söyleyelim. Ama bu sonuç bile, aşırı sağın yükselişi anlamına gelecek. Üstelik bu saptama sadece Fransa için değil, bütün Avrupa ülkeleri için geçerli. Evet bu kadar iddialı konuşuyorum. Aşırı sağ, çoktan eski kıta genelinde zaferini ilan etti. Mark Rutte, Hollanda seçimlerinde, Gert Wilders karşısında onun ortaya attığı işaret fişeğini izleyerek ipi göğüsledi. Yani çerçeveyi aşırı sağcı lider Wilders belirledi. Rutte kazanan gibi görünse de. Aimanya'da da Eylül ayında yapılacak olan seçimlerde Almanya için Alternatif partisi kesine yakın bir olasılık ile parlamentoya girecek. İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana Alman siyasetine sinen Nazi lekesinin ardından yeniden aşırı sağın parlamentoda temsiliyet kazanması Alman siyaseti açısından kara bir leke olacak. Fransa'da da giderek merkeze yaklaşma görünümü veren, merkezdeki partileri uçlara savuran aşırı sağcı damar bu seçimlerde Elysee Sarayı'na taşınmaya hak kazanamayacak olsa da, damgasını siyasete vurmuş durumda. Üstelik ana akım siyaset haline geldiğini kanıtlayarak. Ayrıca, beş yıl sonraki seçimlerde de, bu gidişat devam ederse sadece fiili değil, resmî olarak da iktidara gelmiş olacaklar. Bu beş yıllık sürede de, yabancılar politikalarından, İslamıfobiye, göçmen krizinden Avrupa Birliği politikalarına kadar pek çok başlıkta onların politikaları uygulanacak. Geçmiş olsun Avrupa'ya. Geçmiş olsun eski kıtaya.