Kemal Kılıçdaroğlu, “analar arasında ayrım yapılıyor” demiş... Diyarbakır anaları hakkında söyleyebildiği sözün limiti bu... Daha fazlasını söylemeye dili varmıyor. Çünkü PKK alınabilir. “Analar arasında ayrım yapılıyor” diye ortaya laf yuvarlayarak, görevini yapmış oluyor.
Sadece analar arasında mı?
Hayır.
Şehitler arasında da ayrım yapılıyormuş...
Böyle diyor Kılıçdaroğlu...
Kılıçdaroğlu’nun “şehitler arasında ayrım yapılıyor” diye ortalara fırladığı olay şu: Şehitlere ve şehit yakınlarına tanınan hak, 15 Temmuz şehitlerine de tanınacak...
Hepsi bu...
Kılıçdaroğlu bunu alıyor, “15 Temmuz şehitlerine ayrıcalık tanınıyor” diye tercüme ediyor. Hiç utanmıyor da...
Peki, analar arasında nasıl ayrım yapılıyormuş?
Cevap yok.
Halk (sanatçısıyla, siyasetçisiyle, sivil toplum temsilcisiyle, gazetecisiyle) yıllardır Cumartesi Anneleri’ne destek veriyor. Kimse de bu desteği kriminalize etmiyor. Şunun şurasında bir ayını bile doldurmamış Diyarbakır analarının eylemi Kılıçdaroğlu’nun neresine batıyor?
Kızmak darılmak yok... CHP’nin başına gelmiş en kötü şey Kemal Kılıçdaroğlu’dur.
En bilgisiz, en cahil...
Liyakatsizliğe işaret eden bütün olumsuz sıfatları alt alta sıralayın. Ortaya bir “bütün” çıkacaktır. Kemal Kılıçdaroğlu bu bütünün ismidir işte...
Daha da kötüsü şu:
Bu şahıs, bir zamanlar Mustafa Kemal Paşa ve İsmet Paşa’nın da oturdukları koltukta oturuyor. “Ben bu makamı hak ettim mi?” diye sormuyor.
Bilgisiz diyorum...
Hasan Saka’yı duymamış... “Bu adam kimdi?” dediği rivayet olunuyor... “Bu adam” bir CHP’liydi... Hani, “tek adam” yönetimi sayılmayan İsmet Paşa’nın tek adam yönetiminde gelip giden Başbakanlardan biri...
Böyle çok Başbakan gelip gitti.
Bunlardan kaçını biliyor acaba?
Hasan Saka’yı hiç duymamış Kılıçdaroğlu, üçkâğıtçı bir savaş spekülatörü olan Parvus Efendi’yi “Türk büyüğü” sanıyor.
Okuduğu son kitap, 1950’lerde intişar etmiş “İnce Memet...”
Rutkay Aziz’i seviyor.
Hangi oyununu izledi de, seviyor? AST yıllarının koftiden devrimci oyunlarından biridir muhtemelen.
Daha da vahimini söyleyeyim:
Cumhuriyet’le birlikte ülkemize demokrasi geldiğini sanıyor. Ebedi Şef ve Milli Şef dönemlerini de, “demokrasinin en iyi uygulandığı dönemler” olarak görüyor.
Demokrasi gelmiştir... Doğrudur.
Birinci Meclis, nispeten demokratik bir siyasal ortam oluşturmuştur. Milli mücadele bu siyasal ortamda verilmiştir. Ama Birinci Meclis’le gelen “demokrasi”, İkinci Meclis’ten çıkan hükümet marifetiyle “götürülmüştür...” Bu hükümetin başındaki isim de, İsmet Paşa’dır.
Bu basit tarih bilgisini bilmeyen Kemal Kılıçdaroğlu, “tek adam” yönetimi saymadığı İsmet Paşa’nın tek adam yönetiminde denge balans sisteminin uygulandığını, yani kuvvetler ayrılığı ilkesinin geçerli olduğunu sanıyor ve sürekli çam deviriyor.
Cumhurbaşkanlığı sistemine muhalefet ederken bu çamlardan bol miktarda devirdi. Sonra da çıktı, “Atatürk’ün 40’lı yıllarda çıkardığı kanunlar” diye bir laf etti
Cehaletinin üzerine tüy dikti sizin anlayacağınız.
Öyle bir cehalet ki, Türk siyasetinin en niteliksiz ismi Meral Akşener bile yanında Wittgenstein gibi kalıyor.
Cehalet, bazen çekilebilir...
Herkesten bilgili olmasını bekleyemezsiniz... Bilgi, tecessüsle de ilgilidir çünkü. Bu nedenle, tecessüs göstermeyen ve müddei olmayan insanların bilgi edinme konusundaki ataleti ya da isteksizliği nakısa sayılmayabilir.
En fazla, “Cahil işte, ne olacak!” der geçersiniz.
Bunu Kemal Kılıçdaroğlu için diyemiyoruz, “Cahil işte, ne olacak!” deyip geçemiyoruz.
Duruma göre siyasetçinin cahili de “çekilebilir”, cehaletiyle maruf edepli insanlar vardır; hem de mebzul miktar... Ama en nezih ifadesi, “Falancanın altına yatmadınız mı?” olan terbiye özürlü bir adamın cehaleti, hele bu cehaletten kaynaklanan “cüreti” hiç çekilmiyor.