Milletvekili aday listeleri yarın kesinleşecek ve YSK tarafından resmen ilan edilecek.
Bugüne kadar aday listeleri hakkında pek çok tartışma yaşandı. Kızanlar, kırılanlar, küsenler, istifa edenler, itiraz edenler ve tartışanları gördük dinledik.
Listeler açıklanıncaya kadar partisine sadakat edebiyatı yapan nicelerinin, listelerde ismini göremeyince yahut listedeki yerini beğenmeyince partisine ne hakaretler yaptığına şahit olduk.
Şaşırdık mı?
Hayır şaşırmadık, çünkü bu aday belirleme sistemi küskün üreten bir sistemdir!
Aslında seçim kanununda yargı huzurunda resmi önseçim var. Ama zorunlu olmadığı için parti yönetimleri genel merkez yoklaması yöntemini tercih ediyorlar. Dolayısıyla da itirazların muhatapları parti yönetimlerinin bizzat kendileri oluyor.
Milletvekili adaylarını her seçim bölgesinde partinin seçmeni belirlemeyince aday adayları seçmen yerine genel merkezlere yoğunlaşıyor. Kendilerini genel merkeze kabul ettirmeye çalışıyorlar ve seçmenden genelde kopuyorlar.
O yüzden aday listeleri açıklanınca hem parti tabanlarının hem de listeye giremeyen ya da yerini beğenmeyen aday adaylarının itirazı kamuoyuna yansıyor.
Bugüne kadar kamuoyuna yansıyan tartışmaların temelinde bu iki kesimin tepkilerini gördük.
AK Parti ve MHP gibi güçlü liderler tarafından yönetilen disiplinli partilerdeki -buna ideolojik partileri de ekleyebiliriz- rahatsızlık genelde kol kırılır yen içinde kalır geleneğine binaen pek kamuoyuna yansımaz.
Kimlerin kırıldığı ve küstüğü pek bilinmez. Sonraları ortaya çıkar!
Bu partilerin seçmenleri de kırgınlığı zamanla unutur, toplantılar ve mitinglerle eski heyecanına kavuşur ve seçim günü oyunu da partisine verir. Eğer kırgınlığı geçmemişse ve alternatif bir parti ya da aday varsa oraya yönelir yahut oy kullanmaz!
Ama CHP ve İP gibi liderliği tartışmalı genel başkanların yönettiği partilerde itiraz sesleri yükselir, kopmalar yaşanır ve hem küskün adaylar hem de kızgın seçmenler tepkisini açıklamaktan çekinmez.
Hele de seçmenin gideceği alternatif parti ve adaylar varsa o cenahta tartışma bitmez.
CHP camiasının Muharrem İnce'ye yönelttiği tepki ve baskı bu kabildendir.
Millet İttifakının hali pürmelali aday listeleri yayınlandıktan sonra net olarak açığa çıkmıştır.
CHP tabanının listelere verdiği tepkinin İnce'ye yaradığı gözlenmektedir. Görünen o ki CHP tabanından İnce'ye ve partisine küçümsenmeyecek oranda bir kayma yaşanacaktır!
Benzer bir kayma İP'de de görünmektedir. Zehir zemberek açıklamalarla masadan kalkan İP'in üç gün sonra geri dönmesi İP'i sarsmıştır.
Genel başkanın üç gün önce, milli iradeyi ve ortak aklı temsil etmediğini ve noter/kumar masası olduğunu söylediği masaya üç gün sonra dönüp, kesinlikle kazanamaz dediği adaya üç gün sonra yüzde yüz kazanır demesi, ülkücü kökenli milletvekillerinin liste dışı bırakılması İP tabanını derinden sarsmıştır.
Kendi itiraflarıyla partilerine olan halk desteği barajın altına düşmüştür.
İttifakın diğer dört ortağı kendi amblemleriyle seçime gireceklerini ilan ettikten sonra gidip CHP listeleriyle seçime girmeyi kararlaştırınca tüm iddialarından vaz geçmiş oldular.
Mensuplarının altına mühür basacakları parti amblemleri seçim pusulasında görünmeyecektir!
O partilerin zaten kıt olan seçmenleri -ki hepsi CHP'ye tepkili muhafazakâr seçmendir- öyle kolayına altı okun altına mühür basmazlar. En fazla adaylarının seçilebileceği üç dört seçim bölgesinde belki bir ihtimal oy verirler, diğer bölgelerde onlardan CHP'ye oy gitmesi pek kolay görünmüyor.
Şimdi CHP'den İP'ten ve diğer dört ortaktan kopacak oyları çıkıp CHP'nin ve adayının alacağı oyları toplayalım.
Geriye CHP ve HDP oylarından başka desteğe sahip olmayan bir Kılıçdaroğlu kalır ki, (Kimi şirketlerin Kılıçdaroğlu'nu öne çıkaran düzmece anketleri kimseyi aldatmasın) birinci turda seçimi kazanmak bir yana kazanacak oranın yanına bile yaklaşması ihtimal dâhilinde değildir!
Eğer birinci turda kazanacak bir aday varsa o da Başkan Erdoğan'dır.
Aslında pahalılık, göçmen meselesi ve deprem olmasaydı Başkan Erdoğan yüzde 55 civarında bir oyla kazanma potansiyeline sahipti. Bu üç faktör ister istemez sonucu etkiliyor.
Bununla birlikte daha önümüzde 27 gün var. 27 gün siyasette çok uzun bir zaman ve her türlü sürpriz yaşanabilir.
Sadece AK Parti İstanbul teşkilatının hafta sonu (15-16 Nisan) İstanbul'da bir milyon haneye/insana dokunma programına, Anadolu'da tüm teşkilatların çalışmalarını ekleyin bir de Başkan Erdoğan'ın 40 ilde yapacağı mitingleri, MHP'nin, BBP'nin ve YRP'nin desteğini ekleyin, seçimin sürpriz sonuçlara gebe olmaması düşünülebilir mi?
Kaldı ki seçimin tarafları halka iyi anlatılırsa Başkan Erdoğan'ın aradaki farkı açması hiç de zor değildir.
Ne dedi DSP Genel başkanı Önder Aksakal:" 14 Mayıs seçimlerini bir önceki seçimlerden ayıran –günümüzde yaşanan hadiseleri yakından takip ettiğimizde- küresel emperyalist yapılarla kadim Türk devleti arasında bir seçim olduğudur."
Ayrıca unutmayalım ki şeytanı melek, meleği şeytan gibi gösterme alışkanlığına sahip bir CHP var Başkan Erdoğan'ın karşısında.
Ne demişti Atilla ilhan Batının Deli Gömleği isimli kitabında, "CHP'nin Türk siyasal hayatına getirdiği en kötü alışkanlıklardan birisi, şeytanı melek gibi göstermektir."
Ama millet artık kimin ne yaptığını görüyor, onun için de CHP 1950'den beri seçmeni aldatamıyor!
Yine aldatamayacak!