Suriye Kürtleri üzerinden yeni bir tartışma başladı. ABD Suriye’den çekilmesini “Kürtlerin korunması” şartına bağladı.
Başkan Trump’ın ulusal güvenlik danışmanı Bolton Türkiye’den Kürtlere yönelecek bir “katliam” karşısında seyirci kalmayacaklarını tehditkâr bir dille ifade edince işin rengi belli oldu.
Başkan Erdoğan’dan nefret ettiği bilinen Bay Bolton suçlayıcı ve aba altından sopa gösterici tavrıyla haddini aşınca gerekli cevabı anladığı dilden aldı. Cumhurbaşkanımız kendisini hem kabul etmeyerek, hem de ağzının payını en üst seviyeden vererek ABD’nin de durması gereken yeri ihtar etmiş oldu.
Eminim ki kibrini kıstırarak ayrılmıştır. Kuyruğunu yani…
***
Bolton’un Türkiye’ye yönelik suçlamaları yenilir yutulur değil. Değerlendirmeleri de baştan sona mesnetsiz.
Bolton’un Kürtlerden kastı PKK. Daha açık bir ifadeyle PKK’yı Kürtlerin sahibi, kendisini de PKK’nın sahibi olarak gören bir yerde duruyor Bolton.
Bolton’un şahsında ABD’nin Kürtlerin sahibi olarak kendini görmesi onur kırıcı. “Hamilik siyaseti”ni bir Kürt olarak anlarım. Lakin “Sahiplik siyaseti”ni onur kırıcı bulurum.
PKK’yı, yani kendisinin kara ordusu olarak kullandığı terör unsurlarını Kürtlerin kendisi/temsilcisi/sahibi olarak ilan etmesine bir Kürt olarak şiddetle itirazım var. Beni kimin temsil edeceğine ben karar veririm, ABD değil!
ABD’nin kendi çıkarlarına hizmet eden bir terör örgütünü Kürtlerin temsilcisi/sahibi olarak ilan etmesi büyük bir alçaklık örneği olduğu kadar Kürtlerin demokratik iradesine de aleni bir saldırıdır.
ABD bilmiyorsa bilsin:
Bir: PKK sadece Kürtlerden müteşekkil bir örgüt değildir. PKK’nın beyin kadrosu ve önderlik kadrosu içinde Türkler çoğunluktadır. Sahadaki silahlı elemanları da sadece Kürtlerden ibaret değildir.
İki: PKK iddia edildiği gibi Kürtler için bir toprak parçası ve iktidar talep etmiyor. PKK sadece ve yalnızca kendi ideolojisine uygun bir iktidar için mücadele veriyor. PKK için kendisinin iktidarda olmadığı “Kürdistan”ın zerre kadar değeri yoktur.
ABD sahiden Kürtler için mi bir şey istiyor?
Hiç gülesim yoktu…
Eğer öyle olsaydı, Suriye diktatörü Kürtlere nüfus cüzdanı vermediğinde hamilik yapar, ses yükseltirdi!
PKK bölgeye Esed rejimi marifetiyle yerleştirildiğinde yüzbinlerce Kürdü yerinden yurdundan etti. Kendisine muhalif Kürt partilerini ve örgütlerini kapattı. Onların kanaat önderlerini silahla susturdu. Ölüm kusturdu.
O süreçte ABD niye o mazlum Kürtlere sahip çıkmadı?
Sormazlar mı: Madem Kürtler için talepte bulunuyorsun oğul Barzani’nin anayasal karşılığı olan “Kürdistan yönetimi”nin Irak karşısında askeri, siyasi ve ekonomik olarak baskılanması sürecinde niye suskun kaldın?
***
İşin Türkiye kısmına gelince, diyeceğim o ki Erdoğan liderliğindeki Türkiye’ye yönelik iddiaları birer iftiradan ibarettir.
Türkiye’nin tıpkı DEAŞ gibi PKK’ya karşı da haklı bir mücadelesi vardır. DEAŞ nasıl ki “Müslümanların temsilcisi” değilse PKK da “Kürtlerin temsilcisi” değildir. Türkiye nasıl ki DEAŞ ile savaştığında “Müslüman katliamcısı” değilse PKK ile vuruştuğunda da “Kürt katliamcısı” değildir.
ABD’nin PKK üzerinden “hamilik” görüntüsü altında “sahiplik” siyasetine soyunması, kendi çıkarları adınadır.
ABD şunu bilsin ki onurlu Kürtler ne ABD’nin sahipliğini kabul ederler ne de Erdoğan liderliğindeki Türkiye Kürtleri sahipsiz bırakır.
Herkes bilsin ki Erdoğan liderliğindeki Türkiye, kendi öz kardeşleri olan Kürtlerin Suriye’de kazanım elde etmesinden memnuniyet duyar lakin ABD ve başka güçler adına Türkiye’ye kan kusturan ve Kürtlere de acımasızca baskı uygulayan PKK varlığına yani “terör devleti”ne zinhar izin vermez.
ABD’nin elinden “Kürt kartı”nı almak gerekir. Bunun için Türkiye’nin sadece terörle mücadeleye odaklanmış bir konseptten sıyrılması şart. Aksi takdirde kurulan tuzak herkese kaybettirir.