CHP kongresinde yağıp gürlüyor Bay Kemal.
Kof kabadayı tavrıyla gene Cumhurbaşkanı Erdoğan’a şarlıyor.
Nedense ABD’ye tek laf etmiyor.
“Suriye’nin Kuzeyinde ne işin var? Türkiye düşmanı bir terör örgütüne niçin silah yardımında bulunuyorsun?” demiyor.
Cumhurbaşkanı’mızın açık çağrısına rağmen PYD-YPG’nin terörist olup olmadığına dair görüş açıklamaktan kaçınıyor.
Kendisi PYD, yani Suriye’nin PKK’sı için “Terör örgütü değildir. Halkının özgürlük mücadelesini veren bir parti/oluşum” demişti.
O zaman sormazlar mı: PYD kendi halkının özgürlük mücadelesini veren bir parti veya hareket ise Türkiye’nin PYD güçlerine karşı giriştiği operasyona niye destek veriyorsun?
Kendisiyle çelişmek umurunda değil.
ABD muhipliği eksenine oturttuğu siyasetiyle hâlâ nasıl solcu kalabildiği de...
İlkesizlikte dip yapıyor.
Bir yanda PYD için “terör örgütü değildir” diyerek PKK/HDP canibine göz kırpıyor, öte yandan Afrin operasyonuna destek verdiğini açıklayarak milleti kandırma yoluna gidiyor.
Afrin operasyonuna verdiği destek dolayısıyla PKK’lı Kürtlerin kendisine gönül koyacağını bildiği için göz kırpma siyaseti izliyor.
Afrin dolayısıyla kendine tavır koyacak PKK/HDP hattındaki Kürtlere zeytin dalı uzatma gereği duyuyor.
“Kürt sorununu biz çözeriz!” lafı bu anlayışın bir gereği işte.
CHP’li tek parti döneminin inkâr, asimilasyon ve baskı politikalarının ürünü olan “Kürt sorunu”nu hadi diyelim Bay Kemal sahiden çözmek istiyor olsun.
Ama önce dürüstlük ve ilkesellik adına Bay Kemal’in bir özeleştiride bulunması gerekmez mi?
Bu sorunu var kılan CHP’nin inkâr politikaları.
Bu sorunun tek parti döneminde ortaya çıkıp kendini bir çok kanlı isyanla dayattığı herkesin malumu.
O yüzden özeleştiri inandırıcılık açısından şart.
Herhalde Bay Kemal bu sorunun AK Parti döneminde ortaya çıktığını söyleyecek kadar cahil değildir.
Sıfırlanan PKK terörünün AK Parti iktidara geldikten sonra tekrar azgınlaştığını kongredeki konuşmasında dile getirmesine bilmem cehalet mi desem kasıt mı?
Ben cehaletine yorarak kendisine bir katkıda bulunayım.
Bak Bay Kemal, o terörün sıfırlandığını söylediğin dönem Öcalan’ın İmralı’dan örgütüne verdiği talimat dolayısıyla oldu.
Öcalan örgütüne terör unsurlarını sınır dışına çekme ve ikinci bir emre kadar silah kullanmama talimatı verdiği için terör minimal düzeye indi.
Bak bilmiyorsan öğren ayrıca: O dönemde de devlet adına birileri İmralı’da Öcalan’la oturup müzakere etti.
Madem İmralı ile müzakere izni verdiği için Erdoğan’ı eleştirip duruyorsun ya o halde rol model olarak selamladığın Ecevit dönemindeki müzakereleri de eleştiri konusu yapsana!
Bak, o müzakereler sayesinde terörün sıfırlanmasını propaganda malzemesi olarak kullanıyorsun hem de müzakere yöntemi üzerinden AK Parti’yi vuruyorsun!
Allah aşkına kendinle çeliştiğini gör bari!
Cehaletini gidermek babında sana küçük bir katkıda daha bulunayım: Öcalan’la İmralı’da müzakere yürüten Erdoğan düşmanı o eski Türkiye artıkları AK Parti iktidara geldikten sonra Erdoğan’ı içerde zora sokup 28 Şubatvari bir darbenin zeminini oluşturmak için Öcalan’a koştular.
O tarihte asıl devlet onlardı.
Öcalan onların iknasıyla tekrar örgütüne silah kullanma talimatı verdi.
Tarih, 2004 Ağustos’u.
Bunu ben uydurmuyorum, bizzat Öcalan’ın kendisi avukatlarına açıklıyor bu gerçeği.
Merak edersen danışmanların sana Öcalan’ın İmralı notlarını bulup takdim etsinler.
Cehaletini bu kadar açığa vurman ülkemiz ve siyaset kurumu adına üzücü.
***
Neyse “Kürt sorunu” bahsine geleyim.
Özeleştiri vermeye pek yanaşacağını sanmıyorum.
Çünkü sende o mertlik ve dürüstlük yok.
O zaman lafı kıvırmadan şu soruların cevabını ver:
Bir: “Kürt sorunu” nedir? Ne zaman ve niçin ortaya çıkmıştır?
İki: “Kürt sorunu”nun çözümü için önerdiğin şey nedir?
Sözgelimi Kürt vatandaşlarımıza hangi hakları vermeyi düşünüyorsun?
Kürtçe anadilde eğitim hakkını mı?
Gerekirse kendi kaderlerini tayin hakkını mı?
Özerklik veya federasyon hakkını mı?
Sakın bana “eşit vatandaşlık” gibi soyut cevaplar vermeyesin.
Sorularım gayet net, somut ve spesifik.
Senin cevapların da öyle olsun.