Rıza Sarraf üzerinden oynanan oyunda ilk olarak Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısı gözaltına alınmıştı, sonrasında ise Sarraf dosyasına Zafer Çağlayan da eklendi.
17/25 Aralık hadisesinin AK Parti’yi devirmeye yönelik bir ‘yargı darbesi’ olduğu bugün daha iyi anlaşılmış durumda. Bakanlar, aile fertleri ve işadamları üzerinden Erdoğan’a uzanma hamlesi yine Erdoğan’ın dirayetli duruşu sayesinde boşa çıkarılmıştı.
FETÖ’nün uydurma-montaj ses kayıtları ve sözde delilleri, yargı ve güvenlik bürokrasisindeki örgüt üyeleri tarafından işleme konulmuş, yargı darbesi üzerinden siyaset kurumu esir alınmaya çalışılmıştı. Ardından Erdoğan’ın başlattığı büyük FETÖ temizliği gelmiş, yargı ve güvenlik bürokrasisindeki örgüt üyeleri kumpas kurma kabiliyetini kaybetmişti. Kumpas’tan darbeye uzanan süreçte Erdoğan’ın liderliği sayesinde Türkiye büyük badire atlatmış, ciddi tehlikelerden kurtulmuş oldu.
Türkiye’de büyük oranda güç kaybeden FETÖ şimdilerde başka ülkelerde tutunmaya, varlığını devam ettirmeye çalışıyor. Bunu yaparken de aynı oyunları sürdürüyor.
Kimi ülkelerdeki Türkiye karşıtı girişimlerin arkasında FETÖ’nün lojistik desteği olduğuna şüphe yok. Farklı ülkelerde iş adamı, sivil toplum gibi yapılanan FETÖ, Türkiye’de tedavüle sokamadığı yalan dosyalarını işbirlikçi yönetimlere vererek sonuç almaya çalışıyor.
Bir yönüyle FETÖ’nün Türkiye’ye diz çöktürmeye çalışan kimi ülke yönetimlerine sufle vererek etkide bulunmaya çalıştığını söyleyebiliriz, diğer yönüyle zaten kimi yabancı istihbarat örgütlerinin taşeronu olarak bu işleri yaptıklarından gelinen noktada doğrudan ‘sahibinin sesi’nin devreye girdiğinden bahsedebiliriz.
Artık kukla yerine kuklacı ses veriyor...
Hatırlanırsa 7 Nisan’daki “Kumpasta ikinci perde, küresel kumpas arayışı” başlıklı yazımda 17 Aralık benzeri hamlelerin uluslararası ölçekte devreye konabileceğini şöyle belirtmiştim:
“Devlet içindeki etkinliği kaybetmeleri sebebiyle şimdi başka aktörler ve güç odakları üzerinden ittifaklar oluşturmaya çalışıyorlar. FETÖ’nün dış yönlendirme ve teşvikle kumpas ve darbe girişiminde bulunduğuna şüphe yok. Onu yönlendiren, kontrol eden irade yerinde duruyor ve madem ULUSAL KUMPAS’la olmadı, KÜRESEL KUMPAS kuralım sevdasındalar.
Uluslararası kimi aktörler, kuklası olan FETÖ ile içerden yapamadığını, dışarıdan yapmaya çalışıyorlar.
Yeni süreçte de her türlü oyunu, yıpratma, karalama, kriz ve kaos çıkarma gibi her türlü yolu denemek isteyebilirler.”
MİT tırları operasyonuyla Türkiye’yi ‘teröristlere yardım eden ülke’ durumuna düşürme çabası da 17 Aralık kumpasının farklı bir versiyonuydu. Kimi küresel güçler Türkiye’yi uluslararası hukuk açısından sıkıntıya düşürüp kontrol etmeye ve ‘uydu ülke’ haline getirmeye çalışıyorlar. Halk Bankası’na yönelik operasyon içerideki ve dışarıdaki ayağıyla bu çabanın bir tezahürüdür.
Darbelerle, kumpaslarla siyaset mühendisliğine soyunan güçler bölgeyi yeniden dizayn etmek istiyorlar.Türkiye ise tüm bu kirli oyunlara direniyor, yabancı hegemonyasına karşı büyük bir mücadele veriyor.
Bu tabloda CHP’nin durduğu yer ise hiç milli değil.
17 Aralık kumpasına siyasi propaganda desteği veren ve FETÖ’nün pompaladığı bilgileri kullanan CHP’nin küresel kumpasta da aynı çizgide durması şaşırtıcı değil.
2012’den itibaren devreye konulan AK Parti’yi devirme çabalarında kumpas ve kalkışmaların arkasında duran dış güçler CHP’yi de teşvik ediyordu. MİT tırları olayında da 17 Aralık hadisesinde de CHP bu güçlerin kendisinden beklediği rolü oynadı. Son gelişmeler karşısında da CHP safını küresel kumpas tarafında belirlemiş görünüyor.
Bugüne kadar ne kuklaya, ne kuklacıya, ne de onların dümen suyuna girenlere eyvallah etmeyen Türk milleti, bundan sonra da bu oyunlara prim vermeyecektir.