ABD Başkanı Trump, göreve geldikten sonra ilk resmi ziyaretini Suudi Arabistan'a gerçekleştirmişti. Ardından da İsrail'e geçmişti. Dünya medyasında bolca yer alan Kral Selman ve darbeci Sisi'nin olduğu o meşhur küre fotoğrafı ve kılıç dansı da bu ziyarette gerçekleşmişti. ABD'nin yeni Ortadoğu tasarımının şekillendiği bu seyahatten önce, Trump'ın aynı zamanda danışmanı da olan damadı Jared Kushner, Suud ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin veliahtlarıyla Siyonist planın nasıl tamama erdirileceği ve petrol zengini bu ülkelerin nasıl soyup soğana çevirecekleriyle ilgili toplantılar yapıyordu. ABD Büyükelçiliğinin Kudüs'e taşınması, Filistinlilerin topraklarına geri dönüşünü engelleyen Yahudi Ulus Devlet Yasasının çıkarılması vs, Trump'tan çok Suud ve BAE'nin sadece kendi ikbaline odaklanmış hırslı veliahtlarının yanında ABD ve Suudi Arabistan'ı velinimeti gören, halkının üzerine kurşun sıkmış darbeci Sisi sayesinde mümkün oldu. Hepsinin ortak yönü, Filistin davasını ve Müslüman halkların Batı'ya karşı kolektif iradelerini esas alan Müslüman Kardeşler'e karşı kendi iktidarlarını muhafaza edebilmek için durmadan Batı'ya yaltaklanmaları. Ve tabii bunun neticesi olarak da Trump ne isterse vermek, halklarını fakirleştirmek adına ülkenin zenginliklerini Batı'ya peşkeş çekmek...
***
Bu simbiyotik ilişkinin hep böyle devam etmesi mümkün değil fakat. Bir darbe ile veliaht koltuğuna oturan ve Prens Selman'ın ülkenin en saygın alimlerini ve hanedanlığın muhalif prenslerini hapse attırması, pek çoğunun mal varlıklarına el koymak suretiyle ancak salıvermesi falan, malum çok tepki çekti. Kendince reformist bir portre çizmeye çalışsa da ne içeride ne dışarıda gerçek anlamda bir sempati oluşturamadı. ABD'den başlayan ve yaklaşık bir ay süren PR gezisi de esasında işe yaramadı. Çünkü halkının iradesine değil petro-dolarlara ve ABD vesayetinin korumasına sırtını dayamış bu meşru olmayan iktidar, bir gün mutlaka duvara toslayacaktı.
***
Cemal Kaşıkçı'nın evlilik işlemleri için gittiği Suudi Başkonsolosluğu'ndan bir daha çıkmaması, olayın insani yönüyle vahametinin yanı sıra "küre ittifakında" da yeni bir döneme girildiğini gösteriyor.
Aynı gün Suudi Arabistan'dan özel jetle gelen istihbarat ekibinin hızlıca ülkeden çıkması, kameralarda içeriye girdiği görülen Cemal Kaşıkçı'nın binadan ayrıldığına dair hiçbir görüntünün olmaması, binadan çıkan siyah filmli arabaların akıbetinin belirsizliği, konsolosluk yetkililerinin ilk üç gün sırra kadem basması vs. tüm bunlar Kaşıkçı'nın öldürülerek dışarı çıkarıldığı, en iyimser yorumla ise canlı olarak kaçırıldığını gösteriyor. Sonuç her halükarda Suudi Arabistan için çanların çaldığını gösteriyor ama sadece Suud'daki yönetim için değil kürenin büyük ortağı Trump'ın da durumu pek iç açıcı değil. ABD basını olayın duyulduğu andan itibaren "Trump'ın en iyi arkadaşı Prens Selman..." diye başlıyorlar lafa... Daha insaflı olanlar "Kaşıkçı'nın kaybolması Trump'ı düşündürmeli" diyor.
***
Olayın Türkiye'de yaşanması ve Kaşıkçı'nın her ne kadar mevcut Suud yönetimine muhalif olsa da, Türkiye ile Suudi Arabistan'ın ilişkilerinin önemine inanan bir gazeteci olması, yaşanan hadisede bize dönük bir operasyon yüzü var mı sorusunu akla getiriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklaması sağduyulu ve net; "Ülkemizde yaşanmış böyle bir hadise karşısında sessiz kalmamız mümkün değil. Türkiye ilk andan itibaren tüm boyutlarıyla olayı soruşturuyor."
Tıpkı Hollanda ile yaşadığımız hadisede de olduğu gibi "Büyükelçiyi hemen sınır dışı edelim"cilerin ise yarın "Herkesle aramızı bozdu Erdoğan" demeyeceğine bahse girmeyecek var mı?