Çarşamba günkü yazımızda Hz. İbrahim’le başlayan gelenekte ‘kurban etmek ve kurban olmak’ın felsefesi üzerinde durmuş, teslimiyet vesadakatin önemine değinmiştik.
Hz. Adem, Hz. Nuh ve Hz. İbrahim insanlık tarihinde dönüm noktası olan şahsiyetler ve büyük peygamberlerdir. Allah’ın elçiliğini yapan bu önemli şahsiyetler zorlukların ve imtihanların en büyüklerine maruz kalmışlar, fedakârlık ve adanmışlıklarıyla eşsiz yaşam numuneleri ortaya koymuşlardır. Sevgililer sevgilisi Peygamberimiz Hz. Muhammed Aleyhisselam da imanı, ahlakı ve mücadelesiyle hakiki kulluğu ve insanın nasıl yaratılmışların en şereflisi olabileceğini göstermiştir.
Kur’an’ın anlatımına göre Hz. İbrahim tefekkür yoluyla kesin imana ulaşmıştır. Yıldızlar, güneş ve ay sorgulamaları üzerinden ilahi varlığa uzanan bu tefekkür süreci Hz. İbrahim vasıtasıyla bütün insanlara bir öğüt verir.
İbrahim Peygamber'in Kabe'deki bütün putları yıkıp en büyük putun üzerine baltayı takma hadisesi de zamanın insanlarının akıl ve idraklerini harekete geçirme çabasıdır.
Akıl-mantık ve hikmeti esas alan tefekkür üzerinden marifetullaha ulaşmak elbette inancın da bir parçasıdır. Ama aynı İbrahim Peygamber öz evladını kurban etmek gibi bir imtihana maruz kalmıştır. Görülen bir rüya ve evladını kurban etme talimatı… İşte bu nokta aklın, geleneğin, göreneğin, beşeri kuralların üzerinde bir durumdur. O an Hz. İbrahim nazarında muhtemelen her şey sukut etmiş tek bir şey kalmıştır, ilahi buyruk ve ona teslimiyet…
Merhametlilerin en merhametlisi olan Allah, bu büyük imtihandan sonra Hz. İbrahim’e ferahlık vermiş, ileride Peygamber olacak Hz. İsmail ise ortaya koyduğu teslimiyet ve sadakatle inancının keskinliğini göstermiştir.
Hz. İbrahim’in bir kıssası da ölümden sonra dirilişi anlamaya çalışması, gönlünün tam mutmain olması için Allah’tan bir delil veya örnek olay istemesidir. Bir kuşu dört parçaya ayırıp dört dağın başına koyan İbrahim Aleyhisselam Allah’ın ‘ol’ demesiyle dirilişin mümkün olduğunu görmüştür.
İ.H. Aydın’a göre Hz. Musa’nın “Rabbim kendini bana göster” veya Hz. İbrahim’in “Rabbim, ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster” demeleri Allah’a iman eden Peygamberlerin dahi kalben mutmain olma arayışı içinde olduğunu ve bu durumun bir sorgulama ve insana tanınmış özgürlüğe işaret ettiğini gösterir.
Aydın, İslam’ın rasyonel bilginin temelinde bulunan sorgulama ve metodik şüpheyi ontolojik bir olgu olarak benimsediğini söyler.
Mutlak itaatle anılan Peygamberlerin dahi böyle bir arayış içine girmesi beşeri alana ve kutsallık içermeyen ilişkilere dönük de bir mutmain olma ihtiyacının varlığını ortaya koyar.
Bazı ilahiyatçılar ise Hz. İbrahim’in böyle bir sınamada bulunmasından dolayı sınandığını belirterek kurban hadisesini bu olayla ilişkilendirirler.
Allah’a inanmak marifetullah ve muhabbetullah’la ileri düzeylere ulaşır. Allah’ı tanımak ve sevmek… Bu süreçlerde kalbin de aklın da büyük rolü vardır.
Ahir zamanın türlü musibetleriyle, maneviyatı aşındıran türlü zorluklarla karşılaşan insanın Rabbine yönelişinde ‘kurban’ özel bir yer tutar. Bu aynı zamanda, Rabbimize yönelik nankörlüklerimiz, haksızlıklarımız, hürmetsizliklerimize karşı da bir tövbe anlamına gelir. Yaptıklarımızdan da yapamadıklarımızdan da yine Allah’a sığınmak, onun lütfuna ve merhametine iltica etmek…
Kurban’ın bir boyutu da ‘kurbiyettir’, inşallah bu bayram ve kestiğimiz kurbanlar bizleri Allah’a yakınlaştırır.
İslam âleminin ve aziz milletimizin Kurban Bayramı tebrik ediyor, Cenab-ı Hak’tan huzur, esenlik ve mutluluk diliyorum.