En’am Suresi’nde buyurulur ki: “De ki: Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir.”
Müslüman olmak Allah’a teslim olmak, buyruklarını kabullenmek, emirlerine itaat etmektir.
Kurban da bu teslimiyetin tezahürlerinden biridir.
Her Kurban Bayramı’nda bu kutlu geleneği küçümseyerek haksız eleştiriler getiren çevreler ne bu kulluk bilincini idrak edebilirler, ne de bu ibadetlerin kişisel ve sosyal boyutlarını kavrayabilirler.
İbadetler, bir varoluş felsefesinin, bir inanç sisteminin, bir hayat nizamının tezahürleridir.
İnanan insanın bu hayattaki yolculuğu, kendisine şah damarından daha yakın olan Allah’a müteveccihtir. Allah’a yakınlaşma gayreti, ilahi sevgiye ve rızaya nail olma çabasıdır.
Yakınlaşma vesilesi olarak adlandırılabilecek kurban, Allah’a adanmakla, Allah için olmak-Allah için ölmekle ilişkilidir.
Canından, malından, dünyevi hayatından Allah için geçen, Allah’ın verdiği varlığı O’nun için feda eden şehitler büyük bir özveri sergilemiş olurlar. Hayatlarını Allah için geçiren kâmil ve arif Müslümanlar da güçlü bir irade ve büyük bir şuur çizgisinde hareket etmiş olurlar.
Kurban geleneğinin simge isimleri Hz. İbrahim ve Hz. İsmail biri canından sevdiği oğlunu feda etmeyi göze alan, diğeri ilahi emre karşı canını ortaya koyan iki teslim olmuş şahsiyet olarak sınavı geçmişler ve Nübüvvet makamına layık olduklarını göstermişlerdir.
Kurban bayramı, bir yardımlaşma, dayanışma ve yakınlaşma vesilesidir.
Yetime-öksüze, mazluma, hastaya, yaşlıya, yoksula yakınlaşmak, Allah’a yakınlaşmaktır.
“Allah’a adanan bir ömür” ifadesi daha çok büyük din âlimleri, mutasavvıflar, mücahitler, dini hizmetlere kendisini vakfeden şahsiyetler için kullanılır. Oysa insanın varoluş gayesi Allah’a teslim olan bir ömür geçirmektir. Belli kişilerin hayatlarını bu şekilde geçirmeleri değildir mesele, her inananın bu bilinç, irade ve amelle yaşamasıdır.
Bizi yoktan var eden Allah’a karşı aldığımız her nefes için hayatımızı secdede geçirsek azdır.
Bizi nimetleriyle, ihsan ve lütuflarıyla kuşatan Allah’a karşı her anımızı ubudiyetle geçirsek kifayetsizdir.
Bizi affıyla, rahmet ve mağfiretiyle esirgeyen Allah’a karşı tüm günahlarımız, suçlarımız, ayıplarımız için tövbeden kalkmasak yetersizdir.
Ne nail olduklarımızın şükrünü ifade edebiliyoruz, ne hadsizliklerimizin tövbesini ifa edebiliyoruz.
Bizi insan yapan, mükellef kılan, muhatap haline getiren irademizi kullanmakta, hayra-doğruya-iyiye yönelmekte, salih ve muhlis amel işlemekte yetersiziz.
Ramazan ayı nefsimizi hesaba çekmek, dizginlemek ve ıslah etmek için bir vesiledir.
Kurban Bayramı, sahip olmamız gereken fedakârlık ve özveri bilincini kuşanmak için bir vesiledir.
Birincisi, nefsinden geçerek ve nefsini kemale erdirerek Allah’a teslim olmuş bir hayat geçirme anlayışı; ikincisi, kendinden geçerek ve sahip olduklarından bağışlayarak Allah’a adanan bir varlık bilinci…
Ramazan da, Kurban da sosyal ve ekonomik tezahürleriyle diğer insanlara bakan bir boyuta sahiptir. Ama tüm ibadetlerin amacı ve hedefi ilahi kurbiyyet, rıza ve muhabbettir.
Allah tüm inananları kendisine layık eylesin.
Aziz milletimizin ve İslam âleminin Kurban Bayramı mübarek olsun…