15 Temmuz akşamı TBMM, Cumhurbaşkanlığı, Ankara Emniyet Müdürlüğü ve Özel Harekat binasını bombalayan FETÖ’cü pilotların yeri ‘bu ülkenin evlatları’ tarafından dolduruluyor.
Milli Savunma Bakanı Fikri Işık, geçen hafta “1080 pilotun göreve dönmek için başvurduğunu” açıklamıştı.
Ayrıntılarına ulaşınca, FETÖ’nün TSK’da darbeci asker yetiştirme uğruna vatan evlatlarını nasıl dışladığını, nasıl hayallerini, vatan sevgilerini ezip geçtiğini; ancak ‘hak’ın eninde sonunda nasıl yerini bulduğunu gördüm.
Size de aktarayım:
15 Temmuz’da Türkiye’nin, Türk demokrasisinin kalbini bombalayan FETÖ’cü pilotların kimliği, orduya nasıl girdikleri, nasıl terfi ettirildikleri ve kritik görevlere nasıl getirildiklerine dair çalışmalar 16 Temmuz’dan itibaren başladı.
Esasen, örgütün TSK, emniyet, yargı, sivil bürokrasi ve eğitimdeki yapılanmalarına dair 17/25 Aralık’tan önce başlayan ve sonrasında hızlanan geniş kapsamlı bir çalışma zaten vardı.
Zaten bu çalışmanın TSK ayağında elde edilen sonuçlar ve “500 TSK mensubunun YAŞ’ta ihraç edileceği”ne dair haberlerin darbe girişiminin erkene alınmasına neden olduğu biliniyor.
TSK pilotlarına yönelik bu çalışma, bu nedenle ilk sonuçlarını hemen verdi ve kısa sürede 256 pilot TSK’dan atıldı.
Bunların çoğu F-16, yani savaş uçağı pilotuydu.
Savaş pilotluğu, fiziksel uygunluk, kişisel yetenek ve zorlu bir eğitim sürecinin sonucu elde edilebilen bir meslek.
Bunlardan sadece birini, ikisini değil, tamamını en üst düzeyde karşılayabilenler bu işi yapabiliyor.
Vatan gazetesi Ankara Temsilcisi meslektaşım Murat Çelik, 2 Kasım 2016 tarihli yazısında bir savaş pilotunun nasıl yetiştirildiğini yazmıştı:
4 yıl Hava Harp Okulu; İzmir Çiğli Uçuş Okulu’nda pervaneli ve jet uçaklarıyla 200 saatten fazla eğitim; ardından Konya Bombardıman Okulu’nda daha zorlu bir taktik ve havadan havaya, havadan yere gerçek mühimmat atışlı eğitim… Bitmiyor; filo görevlerinin ilk yılı da ‘stajyerlik’… Elbette bütün bu süreçlerde sağlık, yeteneklerin kullanımı, baskı altında iletişim kurabilme ve karar verebilme becerisi gibi konularda ‘teklememek’ gerekiyor.
Toplam 7 yıl ve pilot başına milyon doları bulan maliyet.
Elbette, mevzubahis vatan savunması ise maliyet teferruat.
Zira asıl maliyet ‘pilot eksikliği’.
NATO standartları, uçak başına iki pilotu gerekli kılıyor. Ancak 15 Temmuz sonrası ihraçlarla TSK’da uçak başına 0.8 pilot kalmıştı.
İşte FETÖ’cü pilotların atılmasından hemen sonra bu açığın kapatılması gündeme alındı.
12 Ağustos 2016’da, darbe girişiminin üzerinden bir ay geçmeden, Milli Savunma Bakanı Işık, “265 pilot ordudan atıldı. GATA’da gerçek olmayan raporlarla elenenleri geri çağıracağız” açıklamasını yaptı.
Yani; FETÖ’cü pilotların atılma gerekçesi, aslında yerlerine kimlerin alınacağının yolunu da gösteriyordu:
“GATA’da gerçek olmayan raporlarla elenenler…”
Zira FETÖ’cü pilotların Hava Harp Okulu’na girişi, mezuniyeti, eğitim süreçlerinden geçişleri ve atanmaları, “FETÖ’cü olmayanların sağlık raporu, düşük not, fiziki yetersizlik ve suç isnat edilerek ordudan atılma gibi kumpaslarla elenmesi” ile gerçekleşmişti.
Önce kumpasla ordudan atılan pilotlara çağrı yapıldı, ardından okul ve eğitim aşamasında ‘uçuşa elverişli değildir’ raporlarıyla elenenler yeniden değerlendirmeye alındı
Aradan 4 ay geçti.
Ordudan atılan 265 pilotun yerine, daha önce FETÖ kumpasıyla uzaklaştırılan veya elenen 1080 pilot ve pilot adayı göreve dönmek için başvuru yaptı.
Sağlık Bakanlığı, başvuranları yeniden raporladı, istihbarat kurumları kılı kırk yaran araştırmalar yaptı.
Sonuç;
15 Temmuz’dan önce çeşitli gerekçelerle TSK sisteminden çıkarılmış bin 80 başvurudan, sağlık raporları veya istihbarat incelemesi olumsuz çıkanlar ayrıldı; 225’i ise pilot olmaya hak kazandı.
Bunların 120’si İzmir Çiğli Uçuş Okulu’na gönderildi. Geri kalanı da 60-80 kişilik gruplar halinde uçuş okuluna gönderilmek üzere hazırlanıyor.
Bunlar gerçek olmayan sağlık raporları ve baskılar sonucu TSK’dan ayrılmış veya istifaya zorlanmış subaylar.
39’u ise henüz öğrencilik aşamasında hayallerinin üzerine basılıp geçilmiş gençler.
Keser dönüyor, sap dönüyor, hesap dönüyor.
Sonuçta hak yerini buluyor.