FETÖ’nün harekât planı iki ayaklı saldırı şeklinde gerçekleşti. Birinci ayak kumpaslarla netice almayı, ikinci ayak darbe ile sonuca gitmeyi amaçlıyordu.
Kumpasların amacı kişileri, kurumları, hükümet aktörlerini hukuki zeminde ekarte etmek veya yıpratarak siyasi zeminde gözden düşürmekti. Devletin hukuk sistemini, yargı ve polisini kullanarak MİT Müsteşarından Bakanlara kadar birçok kişiyi devre dışı bırakmaya, karalama kampanyalarıyla da iktidarı siyaseten devirmeye çalıştılar.
Kumpasların neticesiz kalması doğrudan darbe girişimine yönelmelerine sebep oldu.
Kolu kanadı kırılan FETÖ’nün yeni bir darbe girişiminde bulunabilecek veya halkın mücadele azmine karşı amacına ulaşabilecek bir gücü kalmadı. Yeni amaçları, siyasi suikastler ve karalama kampanyalarıyla iç karışıklık ve kaos oluşturarak kırılganlık üretmek ve farklı girişimlere zemin hazırlamak.
Başarısız oldukları ilk evrede kendi adamları üzerinden devletin gücünü kullanarak devlete operasyon çekiyorlardı. Devlet içindeki etkinliği kaybetmeleri sebebiyle şimdi başka aktörler ve güç odakları üzerinden ittifaklar oluşturmaya çalışıyorlar. FETÖ’nün dış yönlendirme ve teşvikle kumpas ve darbe girişiminde bulunduğuna şüphe yok.Onu yönlendiren, kontrol eden irade yerinde duruyor ve madem ULUSAL KUMPAS’la olmadı, KÜRESEL KUMPAS kuralım sevdasındalar…
FETÖ’nün MİT TIR'ları operasyonuyla yapmaya çalıştığı Türkiye’nin yabancı teröristlere yardım yaptığı görüntüsü vermekti. Burada hedef kitle uluslararası camia idi. 17/25 Aralık hamlesinin hedefi ise halk üzerinde yolsuzluk algısı oluşturmaktı. FETÖ bu hamleleri batılı kimi güçlerin desteği ve himayesiyle gerçekleştirdi.
Bu batılı güçler Türkiye’ye ve Erdoğan’a karşı daha da kinlenmiş durumdalar. Yurtdışına kaçan FETÖ’cüler sadece kendileri için güvenli alanlar bulmuyorlar, yeni bir konsorsiyumun içine girerek yeni hamlelerde de rol üstlenmeye çalışıyorlar. Batılı kimi ülkelerin darbedeki FETÖ etkisini küçümseyen tavırları ortak giriştikleri psikolojik harekâtın bir parçası. CHP’nin söylem düzeyinde buna katkıda bulunması da siyasi saçmalamanın ötesinde maksatlı bir işbölümünü gösteriyor. Darbeye karşı Meclis’te göğsünü siper ettiğini söyleyen CHP’nin bu noktaya savrulması ya şantajla, ya yeni bir dalga düşüncesiyle, ya da ciddi bir dış etkiyle söz konusu olabilir. Türkiye’yi olduğu gibi MHP’yi de ele geçirmeye çalışan bu yapı tekrardan gözünü CHP’ye dikmiş durumda.
CHP, genel başkan değişiminden sonra FETÖ’nün tüm kumpas girişimlerinde bir numaralı propaganda birimi olarak faaliyet gösterdi. AK Parti ve Erdoğan bu örgütle mücadele ederken, CHP FETÖ’nün piyasaya sürdüğü malzemelere sarıldı. 15 Temmuz’da bu halin sürmesi mümkün olmayınca CHP bir süreliğine farklı bir pozisyondaymış gibi davrandı. Ancak FETÖ’nün de parçası olduğu konsorsiyum CHP’nin önüne yeni roller koymuş görünüyor. Adeta sürecin siyasi ayağı haline gelen CHP’nin siyasi ayak laflarıyla karalama kampanyası yapması bu rolün bir gereği...
Hatırlarsanız, 2013’de ‘milli istihbarat teşkilatımıza, milli bankamıza, milli ordumuza, milletin seçilmiş iktidarına kumpas kuranlar’ diye yazdığım yazı, milli olan her şeyi ele geçirmeye ve devirmeye çalışıyorlar vurgusu içeriyordu. Yargı üzerinden yapılan saldırılar, medya üzerinden yapılan karalama kampanyaları, siyasi ayağı üzerinden yapılan propagandalar, sokak isyanları üzerinden girişilen oyunlar hep bunun parçasıydı.
Halk Bankası genel müdür yardımcısının gözaltına alınması, darbedeki FETÖ aktörlüğünün gölgelenmek istenmesi, terör örgütlerinin üzerimize salınması, Avrupa’daki bazı imamlarımızın casus muamelesine maruz kalması, Erdoğan’a karşı uluslararası zeminde yürütülen karalama kampanyaları ve denize dökme çıkışları oyunun henüz bitmediğini gösteriyor.
Uluslararası kimi aktörler, kuklası olan FETÖ ile içerden yapamadığını, dışarıdan yapmaya çalışıyorlar. Türkiye’nin anayasa değişikliğiyle güçlü bir hükümet sistemine geçmesi, içerideki kırılganlığı ortadan kaldıracak ve Türkiye’nin bölgesel etkinliğine daha da hız verecek…
Buna karşı yeni süreçte de her türlü oyunu, yıpratma, karalama, kriz ve kaos çıkarma gibi her türlü yolu denemek isteyebilirler. Bu yüzden referandum, Türkiye’nin geleceği için hayati derecede önemli ve milli bir mesele…