Yakın zamana kadar Türkiye’de FETÖ, PKK ve DEAŞ ‘ürünü’ bombalar ardı ardına patlatılırken, bazıları da sosyal medya üzerinden yangına körükle gidiyordu. Mesela oyuncu Fırat Tanış, peşi sıra attığı tweetlerde “15 gün bankaya uğrama, eğlence mekanına gitme, kredi kartı kullanma, benzin alma, paralı yolları kullanma!” gibisinden parlak fikirler öne sürüyor, ‘hayatı durdurun’ çağrısı yapıyordu.
Sahnedeki tek kişilik gösterisinde elinde sazı, ‘Gelin tanış olalım’ türküleri söyleyen oyuncu, klavye başına geçtiğindeyse ‘görevimiz muhalefet’ bilinciyle ‘Ülkene bir tekme de sen vur, vur ki ekonomi inlesin’ manileri yazıyordu.
Aynı Tanış, insanlara aleni hakaret etmeyi de ihmal etmiyor, sırf Cumhurbaşkanı’nın sanatçılar için verdiği iftara katıldı diye Devlet Tiyatrosu (DT) Genel Müdürü Necat Birecik’e hitaben, ‘Memuriyeti kendine hak gören bir sanatçı, tasması ağzında dolaşan köpekten farksızdır’ vecizesini kayıtlara geçiyordu.
Fakat, bu kez Tanış’ın son hakareti cezasız kalmadı. Nejat Birecik, kişilik haklarına saldıran ‘klavye küfürbazı’na karşı açtığı davayı kazandı. Ankara 6. Asliye Ceza Mahkemesi, bu aleni küfrü 1500 TL adli para cezası ile cezalandırdı.
Eleştiri elbette bir haktır. Lakin eleştiri yapılacaksa bile hakkı verilerek yapılmalıdır. ‘Sanatçıyım’ diyen birinden küfür ile eleştiri arasındaki farkı anlayabilecek kapasitede olması beklenir.
Fakat nerdeee…
Mesela, bir camiayı karalamanın hazzıyla ‘Gübre beyinli, tezek tıynetli’ gibisinden döktürmelerde bulunan DT oyuncusu Devrim Evin küfür mü ediyor, eleştiri mi yapıyor? DT Genel Müdürlüğü Evin’in paylaşımları hakkında soruşturma başlattığına göre pek de ‘eleştiri’ sayılmaz. Aleni küfür ve hakaret…
Umulur ki soruşturma sürecinde Evin, tıpkı Fırat Tanış gibi eleştiri hakkı ile küfür ve hakaret arasındaki farkı öğrenir.
Ektiğin Buğday bereketli olsun
Uluslararası sinema çevrelerinin de odağında olan bir yönetmen Semih Kaplanoğlu.
‘Bal’ filmiyle 2010 yılında Berlin’den Altın Ayı kazanmıştı.
Kaplanoğlu, son filmi ‘Buğday’ın çekimlerini tamamladı ve ilk görüntüler sosyal mecralarda dönmeye başladı. Siyah beyaz film, görüntülerden anlaşıldığı kadarıyla sinemamızda benzersiz bir yapım olacak. Sinema çevrelerinde fragmanı izleyen hemen herkes duyduğu heyecanı dile getiriyor. Ağustos ayında Saraybosna Film Festivali’nin uluslararası yarışma bölümünde prömiyer yapacak olan Buğday, distopik bir film. Farklı ülkelerde ve İngilizce çekilen filmde, bir bilim adamı ile tohum genetiği uzmanı bir profesörün girilmesi yasak olan ‘ölü topraklar’daki hikayesini izleme fırsatı bulacağız. Konusu heyecan verici, sıra dışı… Bir de Semih Kaplanoğlu’nun gelenekle bağ kurmaya çalışan ender yönetmenlerden biri olduğu göz önüne alınırsa beklenti daha da artıyor.
Hazır Kaplanoğlu demişken, merak ettiğim bir konu daha var. Bundan birkaç yıl önce Semih Kaplanoğlu, Sultan 2. Abdülhamid’in son üç gününü anlatacak bir sinema filmi üzerinde çalıştığını söylemişti. Umarım o konu bir taraftan yürüyordur. Zira Türk sinemasına soluk aldıracak, farklı projeler bunlar. Bu tip yapımlar artmazsa, hepsi birbirine benzeyen filmler yüzünden, gelecekte Recep İvedik’e dahi gülecek hali kalmayacak sinemamızın.