Bir insan tipi var, asla bardağın dolu tarafını görmeyen, hep müşteki, hep mutsuz, hep ekşi surat... Biraz vakit geçirsen seni de hayatından bezdirir. Yarın ölmek istersin. Hayat mı bu, dersin. Etrafa güler yüzle bakmazlar. Mevsim geçişlerini fark edemezler mesela. Ağaçlar renk renk çiçek açar, doğa tazelenir, çocuklar doğar, büyür, gençler aralarında şakalaşır, bir çocuk bir teyzeye yer verir, iki genç çaktırmadan bakışır, iki yaşlı ele ele bir bankta oturur, çocuklar cami içinde bir sağa bir sola koşturur, bir esnaf dükkanının önüne sokak hayvanları için su bırakır... Saymakla bitmeyecek güzellikler olur her baktığımız yerde her saniye ama kimileri öyle nasipsizdir ki bunların hiçbirini göremez.
Böyle insanlarla yaşamak ne zordur! Yolculuk yapmak, kısa süreli de olsa aynı metrekareyi paylaşmak...
Geçen gün bir uçak yolculuğu sırasında bu tipin üç çeşidi ile karşılaştım. CIP salonunda beklerken geldi ilki. Salon epeyce dolu olduğu için masa bulmaları biraz zaman aldı. Bodrum uçağını bekleyen çekirdek bir aile. Kadın yanımdaki masaya çantasını bırakırken "Burası da yol geçen hanı oldu, ne bu kalabalık böyle, ne farkı kaldı normal binişten" diye söyleniyordu. Ağzıma geldi, "Ne güzel işte, demek ki artık çok kişi çok sık uçakla seyahat ediyor ya da business class bilet alabiliyor" diyecekken hanımefendinin olayı nerelere taşıyabileceğinden emin olamadığım için sustum.
İkinci vakaya uçağa binişte rast geldim. Yine bir hanımefendi kabin bagajını ilk boş gördüğü yere yerleştirip arkaya doğru ilerlemeye başladı. Görevlilerden biri yolcuyu bagajını kendi koltuğunun üstüne yerleştirmesi için uyardı. Kadın "Dolu" cevabını verdi. Görevli "Sığabilir oraya, olmazsa bir sonraki kabine koyarız", dedi. Kadın bu sefer de "Koltuğumuz üstünde olsun lütfen, bagaj almak için arkaya gidemem" diye tersledi görevliyi. Görevli "Koyduğunuz yer de başka bir yolcunun" ama diyebildi. Ya sabırlık bir durumdu gerçekten. Kendisi valizinin az öteye yerleştirilmesine razı değil ama 10 numara öndeki koltuğun üstünü kendi hakkı görüyor. Üstelik bir de homurdanıyor, kabahati atacak merci arıyor.
Geldik üçüncü vakaya; Arka sıramda üç çocuklu bir kadın oturuyordu. Çocuklardan 5 ve 3 yaş civarında olanlar epeyce hareketli ve sesli oyun oynuyor bazen de kavga ediyordu. Anneleri ise mütemadiyen çocuklara sessiz olmalarını söylüyor zaman zaman da sert ikaz ediyordu. Etraftaki yolcular rahatsızdı elbette ama en sıkıntılı kişi çocukların annesiydi. Yaşı birbirine yakın erkek çocukların bazen ne kadar hareketli olduğunu tahmin edersiniz. Anneleri etraftan laf gelmesin diye azami çaba sarf etti. Uçak yere indi, kadıncağız tam oh çekecekken ön koltuktan bir karı koca duyulacak yükseklikte "Böyle şey mi olur, kafamız şişti, hepimiz çocuk büyüttük, insan çocuklarına az eğitim verir" gibi laflar etmeye başladı. Kadıncağız yine alttan alan bir edayla, "Kusura bakmayın demek ki ben eğitememişim" demekle yetindi. Dayanamayıp, "Kadıncağız çok zor durumda kaldı zaten, susturamadı çocukları, ne yapsaydı dövse miydi" deyiverdim. "Binmesin kardeşim, herkesi rahatsız etmeye ne hakkı var" demezler mi?
Bundan sonrası için diyecek söz bulmak zordu.
Hayatı zorlaştıran, keyif kaçıran bir tip bu. Her yerde var, her meslekte.
Bu tiplerden koşarak uzaklaşıyorum. Siz de öyle yapın. Kendi mutsuzluklarını sizi de bulaştırmalarına izin vermeyin.
Tevekkül edemeyen, Allah'ın takdirine razı gelmeyen insanlarla bekarsanız asla evlenmeyin mesela. Yolculuk yapmayın onlarla... Ne bileyim işte, hızla uzaklaşın yanlarından...