Cumartesi günü Yenikapı'da yapılan görkemli miting, 16 Nisan'daki zaferin muştusuydu.
Şimdiden hayırlı olsun.
16 Nisan'da, 15 Temmuz'un intikamının nasıl alındığını cümle alem görecektir elbet.
Bu işin lamı cimi yok.
Cumhurbaşkanı’mızın da dediği gibi, “16 Nisan herhangi bir seçim değildir; 15 Temmuz'un intikamının yanısıra, hem arta kalan vesayet rejiminin son kalıntılarının temizlenmesi, hem de ülkenin geleceğinin kayıtsız şartsız millet egemenliğine bağlanarak sağlam bir biçimde teminat altına alınmasıdır.”
* * *
15 Temmuz'dan sonra mecburen ve siyaseten darbe karşıtı gibi görünen Kılıçdaroğlu'nun, Yenikapı'ya gelerek nutuk atmasının ardından aylar geçti.
O gün, o meydanda, milyonların karşısında darbe karşıtı rol takınan Kılıçdaroğlu, çok geçmeden Pensilvanya'daki İblis'in ağzıyla konuşmaya başlamıştı.
Kılıçdaroğlu'nun "kontrollü darbe" iddiası, Pensilvanya'daki İblis'in "mizansen/tertip" iddiasının ve o İblis'in iplerini elinde tutan küresel baronların "15 Temmuz darbesinin arkasında FETÖ yok" iddiasının tıpatıp aynısıdır.
Bu alçak iddia, "Erdoğan kendi diktatörlüğünü inşa için darbe tertibinde bulundu" söylemine yaslanıyor.
Belli ki Kılıçdaroğlu sadece Pensilvanya'ya diyet borcunu ödemiyor, aynı zamanda Pensilvanya'nın bağlı olduğu üst aklın emrinde olduğunu da göstermiş oluyor.
Çünkü "hayır cephesi"nin başını çeken küresel üst aklın baronları Kılıçdaroğlu'nu pek sevmekte ve desteklemektedirler.
"Kontrollü darbe" söylemiyle kimin hizmetinde olduğunu gösteren Kılıçdaroğlu'nun, o gün Yenikapı'da nasıl farklı bir maskeyle konuştuğunu elbette milletimiz gördü.
Kılıçdaroğlu'nun darbenin ilk akşamı sergilediği tutum ile darbe püskürtüldükten sonra takındığı tavır ilginç bir tezat oluşturuyor.
Şimdilerde "15 Temmuz Erdoğan'ın bilgisi dahilinde yapılmış kontrollü bir darbe girişimidir" demesi, yüzündeki maskelerden soyunup gerçek yüzünü göstermesi bakımından aslında takdire şayandır.
Kemal beyin gerçek yüzü bu işte.
O’nun “darbe karşıtlığı” tamamen bir mizansendi.
Pensilvanya'yı sonradan temize çıkarmak için takındığı taktiksel bir maskeleme girişimiydi.
Kemal beyin “hayır” kampanyası boyunca sürekli yalan imal ederek milletin kafasını karıştırmaya çalışması da kendisine biçilen rolle alakalıdır.
* * *
Yalanlarının bini bir para.
“Tankların üstüne ilk ben çıkarım" diyen Kemal bey, havalimanında tankları görür görmez selama durup sıvışma yolunu tercih etti.
“23:05'te havalimanına indiğimde darbe haberini aldım. Bizi kabul edecek bir otel bulamadığım için belediye başkanımızın evine gittim" diyor.
Otel niye arıyorsun Kemal bey?
O saatlerde milletimizin yiğit evlatları orada, tankların karşısına yüreklice dikilmişlerdi. Yüreğin olsaydı, otel arayacağına veya saklanacak ev arayacağına o yiğitlerin sinesine sığınırdın.
Onlar; kendileri şehit olmadan, senin kılına halel gelmesine izin vermezlerdi.
Bir daha arkasında durmayacağın laflar etme.
“Kimse bana kalmam gerektiğini söylemedi. Cumhurbaşkanı Marmaris'te iken beni arasaydı kendisini beklerdim” diyor.
Korkaklığa kılıf bulmaya gerek yok.
Bir yalanı bir başka yalanla örtmeye de...
Ne yani, darbe olduğunda birileri sana görev mi versin istiyorsun?
Veya sana özel davetiye gönderilmesini mi bekliyorsun?
Kemal bey; liderlik yürek ister, yürek…
Sen, bir başkasına görev verecek konumdasın.
Niye teşkilatlarına, “Meydanlara çıkıp direnin!” diye talimat vermedin?
Cumhurbaşkanı’ndan telefon bekliyorsun da, kendin niye Cumhurbaşkanı havalimanına indikten sonra sığındığın evden çıkıp havalimanına gelmiyorsun?
"Kontrollü darbe" söyleminizle, asıl durduğunuz yerle alakalı bilinçli bir tavır takındığınızı hatırlatmak isterim.
Oturduğunuz kontrollü koltuğunuzda başka türlü davranamazdınız.
Darbe karşıtlığı söyleminiz ise kontrollü bir oyundan ibaretti.
Yenikapı'ya gelme mecburiyeti hissetmenizin sebebi de buydu.
Yalanlarınız ve siz, artık buraya kadar Kemal bey…
Takke düştü kel göründü.
16 Nisan'da yalanlarınızla birlikte sandığa gömüleceksiniz.