Çok şükür bu hafta örneği pek yok ama; daha önceki haftalarda, yönetici ya da teknik adam terörü çerçevesinde ağız dalaşlarına çok rastladık. Mahmut Uslu, Fikret Orman, Şenol Güneş gibi isimlerin ekseni etrafında dönen son olaylar; “Hak Mahrumiyeti” cezasının yeniden sorgulanmasına yolaçtı.
Verilen cezaların caydırıcı olmadığı, bizzat Beşiktaş Başkanı tarafından dile getirildi. Bu ceza, hiçbir kimseye karşı etkin olamıyor, aksine yaptığını yanına kar bırakıyor.
***
Önceleri “Şeref Tribünü”ne girmekten men ediliyordu. Ama özel localar çıktığından beri, o kuralın da bir hükmü kalmadı. İşin tuhafı; başka seçenek olmadığı dönemde bile; İlhan Cavcav örneğinde sık görüldüğü gibi, bazı yöneticiler bu yasağı dinlemiyordu. Buna rağmen, kimseye herhangi bir cezai işlem yapılmadı.
Bu kişiler, federasyon seçimlerinde oy kullanma hakkına sahip değilken; Cavcav inadına gidip oy kullandı. Buna da hiçbir yaptırım uygulanmadı. Oyu kabul edildiği gibi, sonrası için “Geçerli Kural” haline bile getirildi.
***
Hak mahrumiyeti cezasının kapsamında genişletmeler zaman zaman düşünülse de, başka yasalardaki başka kurallar nedeniyle; bazı zıtlaşmalarla karşılışılıyor. Yaptırım sıkıntıları var. Önce eşleşmeyi sağlayacak hukuki bir bütünlük gerekiyor.
Öyle ya da böyle... Zor ya da kolay... Kısa ya da uzun vadede; “Hak Mahrumiyeti” kuralının devrim niteliğinde bir revizyona ihtiyacı var. Şimdiki hali alay konusu...
Yaptığına-yapacağına pişman ettiren etkin/korkutucu/sürekli bir denetim mekanizması gerekiyor. Aksi halde, ortalığı yangın yerine çeviren yöneticilerin oyuncağı olmaya devam ederiz. Mahmut Uslu modelleri tükenmez.
***
Bir kaç yasaya birden kural koyan “Torba Yasa” uygulamasıyla; ev hapsi, gözaltı, tutuklama ve cezaevini bile içeren, hatta daha sertini gerektiren acımasız yaptırımlara ihtiyaç var.
Çünkü bu kızılcık sopasını göstermedikçe, maalesef kimseyi adam edemeyeceğiz.