Devletlerarası ilişkiler ‘stratejik’, örgütsel ilişkiler ‘araçsal’dır. Devletler dostluk, karşılıklı çıkar, kadim değerler veya uzun vadeli hesaplar üzerinden ilişki geliştirirler. Devletlerin kendileriyle aynı değerleri taşımayan örgütlerle ilişkileri ise genelde kısa vadeli hesaplara, değer ve duygu taşımayan kullanım amaçlarına hizmet eder.
Türkiye’nin ABD ile ilişkisi ‘stratejik ortaklık, model ortaklık, çok boyutlu işbirliği, kadim dostluk’ gibi kavramlarla izah edilegeldi. Ama ABD özellikle Suriye ve Ortadoğu bağlamında stratejik ortakları yerine nevzuhur, türedi müttefikçiklerle hareket etmeyi seçti.
ABD gibi küresel bir gücün bir bölgeye yönelik dış politikasının stratejik müttefikleri yerine maşa örgüt olan PYD üzerinden yürütmeye çalışması vahim bir hataydı. Oysa PYD gibi bir örgüt maşa olabilir, tetikçi olabilir ama stratejik ilişki kurulacak bir müttefik olamaz.
Son dönemde Ortadoğu’da gördüğümüz gerçek, koca koca ülkelerin kalıcı müttefiklikler bazında hareket etmek yerine olay bazlı ittifaklara yönelmeleri ve gerçek anlamıyla bir müttefiklik ilişkisi geliştirmek yerine araçsal ilişki ve işbirliklerine gitmeleridir.
Salih Tuna’nın maymuncuk örgüt dediği oluşumlar ister yandaş, ister düşman olarak konumlandırılsın hep bir üst amaca (küresel güçlerin oyunlarına) hizmet eder haldeler. DEAŞ tam anlamıyla maymuncuk bir örgüt olarak Suriye denklemine girdi ve açtığı kapılar üzerinden ABD’nin PYD tezgâhı mesafe aldı. Haddi zatında PYD/PKK’nın kendisi de gizli servislerin alan ve nüfuz kazanmak için yönlendirdiği bir maymuncuk örgüttü. Ülkeler bu tür kirli/habis yapılar üzerinden bölgeyi dizayn etmeye soyundular.
Süleyman Seyfi hocanın geçen gün yazdığı gibi ‘ne idüğü belirsiz, sürekli amipleşen ve kontrolden çıkan bu örgütler Suriye’ye müdahaleyi meşrulaştırmak için’ kullanıldılar.
DEAŞ bir anda gündemden düştü, şimdi HTŞ diye bir örgütü öne sürdüler. Rusya’nın İdlib’e son müdahalesinin gerekçesi de bu örgütü temizlemek.
Bu maymuncuk örgütler görünüşte rejime karşı savaşsalar da Esed için can simidi oldular. Büyük zulüm ve katliamlarla tahtı sarsılan Esed rejimi bir anda ortaya çıkan daha büyük bir ‘tehlike ve düşman’ karşısında ehven-i şer gibi görülmeye başladı.
Esed’in müttefikleri Rusya ve İran da bu örgütleri asıl tehlike olarak görüyor, ABD ve müttefikleri de.
Filmin başında Esed rejiminden kurtulmak gibi bir amaç vardı, filmin sonunda bütün dünya birleşti Esed’le savaşan daha büyük bir tehlikeden kurtulmaya çalışıyor! Bir yanda despot rejim, diğer yanda eli kanlı radikal örgütler şeklinde kurulan denklemde Esed daha az tehlike konumuna getirildi.
Bütün bu oyunlar içinde tek pozisyonunu ve ahlaki duruşunu değiştirmeyen, amaç ve hedefini kaybetmeyen ülke ise Türkiye. Türkiye için DEAŞ neyse Esed de odur, her ikisi de dünyanın başına beladır. Türkiye başta PYD, terörist yapılanmaların hepsine karşı aynı ilkesel duruşu sürdürüyor. Diğer ülkeler yandaşlık durumuna göre bir tavır içindeler.
Söylemeye çalıştığım şudur: Bu tür maymuncuk örgütlerle kurulacak araçsal ilişkiler veya suni mücadeleler üzerinden Ortadoğu politikası geliştirilemez, ülkeler dizayn edilemez. Asıl olan uzun vadeli/kalıcı müttefiklik ilişkileri geliştirmek ve Esed gibi terörist rejimlerin veya PYD gibi terörist örgütlerin yerine demokratik yapıların önünü açmaktır. Bu noktada en sağlam müttefik ise Türkiye’dir.
Türkiye bölgedeki her konuda ‘kilit ülke’ konumundadır.
İdlib sorununda bu misyon daha belirgin şekilde görünmektedir. Türkiye her ne kadar ABD ve batılı müttefiklerle birlikte hareket etse de, Rusya ve İran bloğuyla da yakın ilişki içindedir. Hem Cenevre’yi hem Astana’yı önemsemek, iki ittifak bloğu içinde de sözü dinlenir olmak büyük önem taşıyor.
Bugün gerçekleşecek Tahran Zirvesi bu rolü daha fazla teyid edecektir.
Bu yüzden artık her konuda kilit ülke konumundaki Türkiye gibi stratejik müttefikler üzerinden politika geliştirmek ABD’nin de hayrına olacaktır.