Türkiye, yeni sisteme geçtikten sonraki ilk seçimini yaptı ve sistem değişikliği önerisinin sahibi olan Erdoğan'ı ilk Başkanı seçti. O günden bugüne iktidar kanadında yeni sistemin organlarının ihdasıyla ilgili yoğun bir çalışma söz konusu. Bakanlar, bakan yardımcıları atandı. Politika daireleri oluşturuldu. Ve tabii ki Türkiye'nin devam eden sorunlarıyla ilgili dur din bilmeyen bir çalışma temposu söz konusu. Seçim oldu, ama bir gün bile mola verilmedi Türkiye'nin yönetim katında. Politika disiplini diyebileceğimiz bir yeni yaklaşım da geliştirdi Ak Parti. 100 günlük programını açıkladı. Seçimden önce sıraladığı vaatleri unutmadığını, takvime bağladığını, bunlarla ilgili bir yol haritası çıkardığını gösterdi. Yeni projelerden söz etti. Seçmene verdiği sözü, kendine de ödev veren bir yeni siyaset tarzı diyebiliriz buna.
Bu arada, açık bir ekonomik savaşa da muhatap Türkiye. Başkan Erdoğan'ın ve başta ekonomi olmak üzere tüm kabinenin öncelikli gündemi bu kuşkusuz. Kolay olmayacak ama Türkiye kararlı: "Ekonomi savaşını kaybetmeyeceğiz."
***
Peki muhalefet ne yaptı bu zaman zarfında?
Seçimin ertesi günü başlayan kurultay tartışması, Genel Merkez'in "hayır yapmıyoruz" kararına rağmen bitmiş değil. Muhalifler şimdi de tüzük kurultayından seçimli kurultay çıkarma yolunu deneyecekler. Muharrem İnce gitmeyeceğim dese de, delegelerden birinin olayı mahkemeye taşıması da ihtimal dahilinde.
Genel Başkan olduğu günden beri girdiği her seçimi kaybeden ve son seçimde de partisinin oyunu yüzde 22'ye düşüren Kemal Kılıçdaoğlu'nun değişmesi isteniyordu ancak gelinen nokta itibariyle o hariç parti yönetimi, sözcüsüne varıncaya kadar değişti. Bu vesileyle adı muhalife çıkanlar da partiden temizlenmeye başlandı.
***
Bundan sonra ne olacak? İmzasını geri çeken Kayseri Milletvekili'nin demesine göre Kılıçdaroğlu'nun yönelimi partiye genel başkan yetiştirmekmiş. Yoksa değişimden çekindiği falan yokmuş Kılıçdaroğlu'nun.
CHP'yi takip edenleri bile şaşırtacak absürtlükte şeyler söylemek konusunda Kılıçdaroğlu'nun bir kariyeri var, malum ama bu söz aynı zamanda Tuncay Özkan'ın Halk TV Yayın Müdürü Şaban Sevinç'e söylediği iddia edilen "CHP'de gizli bir karar alma mekanizması var, kararlar orada alınıyor" sözünün doğru olabileceğini gösteriyor. CHP'ye genel başkan yetiştirmek ne demek? Bu genel başkanlar tarlada mı yetişiyor, partide mi? Partide ise şimdiye kadar siyasi bir varlık göstermez miydi? Hem Cumhurbaşkanı adayı gösterdiğiniz İnce, CHP'yi teslim edemeyeceğiniz kadar kötü biriydi, neden millete kakalamaya kalktınız? CHP genel başkanlığı koltuğundan daha mı değersiz Türkiye'nin yönetim koltuğu?
Vardıysa elinizde daha iyi biri onu aday gösterseydiniz.
Bana kalırsa skandal seviyede bir açıklamaydı bu ama pek kimse oralı olmadı.
***
Ez cümle bugün İnce'nin meydan okumasından galip çıkmış gibi gözükse de Kılıçdaroğu, partide kalamayacağını biliyor. En fazla bir seçim daha erteleyebilir kurultayı. Ancak CHP'deki "gizli karar mekanizması" koltuğun İnce'ye bırakılmasını istemiyor. Çünkü CHP'nin, Kılıçdaroğlu ile birlikte aldığı yeni biçim ve rotadan çıkması istenmiyor.
Muharrem İnce adaylık sürecinde Türkiye'nin güvenlik ve bütünlüğüyle ilgili endişeleri konusunda Kılıçdaroğlu'ndan farklı bir politika üretememiş olsa da genel başkan olması durumunda muhtemelen partiyi Kılıçdaroğlu'nun soktuğu mezhepçi ve aşırı sol fraksiyonların cephesi olmaktan uzaklaştıracaktı. Ama bu istenmiyor. Kılıçdaroğlu ismi yıpransa da, CHP taşınır taşınmaz varlığıyla, yine Kılıçdaroğlu kafasında bir isme teslim edilecek. Ki böylece Baykal ve İnce çizgisinin CHP'de yeniden varlık kazanması engellenmiş olacak.
Artık o isim kimdir? Anasından doğmuş mudur, doğmamış mıdır, bekleyip göreceğiz.