Kemal Kılıçdaroğlu önceki akşam bir televizyon röportajında 15 Temmuz sonrası süreci değerlendirdi, hükümetin uygulamalarına eleştiriler getirdi. CHP’nin yeni ‘yıldızı’ Selin Sayek Böke kadar şahinleşmese de Yenikapı ruhundan pek bir iz kalmamıştı üzerinde. Zaten bir süredir yaptığı açıklamalar “CHP fabrika ayarlarına döndü” dedirten cinstendi.
CHP’nin uzlaşma ikliminden çark etmesinin seyri ve sebepleri ayrı bir yazı konusu. Ama “17-25 Aralık girişiminin ardında FETÖ olduğunu biliyorduk” demesi CHP adına suç duyurusu niteliğindeydi. Kemal Kılıçdaroğlu ve onun genel başkanlığı ile birlikte partide etkin olan milletvekili profili, FETÖ’nün 17-25 Aralık kumpası dolayısıyla ürettiği kirli tapeleri siyasetin ana malzemesi haline getirmişti. Hukuksuz yollarla elde edilmiş tapeler, Meclis kürsüsünde dahi dinletildi.
Ayakkabı kutuları, para sayma makinesi gibi algı oluşturma görüntüleri, CHP’lilerin ve CHP medyasının bir numaralı muhalefet silahı olmuştu.
Yargı-emniyet ve medya üçgeninde kotarılan Erdoğan’ı devirme planı başarılı olmamıştı ancak FETÖ, özenle seçilmiş kavramlarla algı oluşturma ve bu sayede itibarsızlaştırma çalışmalarına devam etti. Cumhuriyet gazetesi aynı anda hem CHP’ye hem FETÖ’ye hem de PKK’ya müzahir bir yayın gerçekleştirme kıvraklığı ile Türkiye üzerinde oynanan oyunda çok önemli bir misyon üstlendi. CHP seçmeninin bir numaralı gazetesi olarak bilinen Sözcü ise 15 Temmuz’dan önce bir kere bile FETÖ aleyhinde yayın yapmazken darbe girişimi akim kalıp da devlet FETÖ temizliğinde ne kadar kararlı olduğunu belli edince FETÖ düşmanı kesildi.
Medyası bu halde olan CHP de 17-25 Aralık’ın yolsuzluk süsü verilmiş bir darbe teşebbüsü olduğunu asla kabul etmedi.
Hukuksuz yollarla elde edilmiş ve üretilmiş delillerle açılan davalar hakkında “Soruşturmaya gerek yoktur” kararı verildiğinde ise “Hükümet yolsuzlukları örtüyor” yaygarası kopardılar.
Hülasa CHP’yi FETÖ’nün siyasi propaganda aygıtına dönüştürdüler.
Deniz Baykal’a yapılan kaset komplosunu dahi hükümete ve Erdoğan’a bulaştırmaya kalktılar. Gerçek suçlunun arayıp da bulamayacağı bir yardım ve yataklık hizmetiydi bu...
“Başbakan’ın o kaseti izlediğini gördüm “ diyerek hedef şaşırtıyordu. “İyi de Başbakan’ın o görüntüleri izlediğini gösteren kaydı sana kim izletti?” sorusunu ise cevapsız bırakıyordu.
Oysa o günlerde Erdoğan’ın ensesinden o görüntüyü çekip Kılıçdaroğlu’na izleten hangi güç ise 17-25 Aralık’ı yapan da aynı güçtü. Kılıçdaroğlu’nun, muhtemelen ağzından kaçırmak suretiyle, itiraf ettiği gibi CHP bunu taa o günlerde de çok iyi biliyordu.
Terör örgütüne PR hizmeti
Biliyordu da neden FETÖ’nün kuyruğuna takıldı?
“Siyaset üretememenin acziyeti” dersek bir gerçeğe temas etmiş fakat ama aynı zamanda durumun vahametini azaltan bir tespitte bulunmuş oluruz. Siyaset üretememek, Türkiye’de siyasi partileri siyaset dışı güç odaklarının etkisine sokmuştur. CHP çizgisinin darbeyi meşrulaştıran bir gelenek üretmiş olması bununla ilgilidir. Siyasi partiler de zaten vesayet kurumları tarafından hiç boş bırakılmamış, azcık baş verenin başı ordu tarafından ezilmiştir.
CHP’nin ulusalcı kanadının kopmasına yol açacak şekilde değişim geçirmesi, geleneksel kodlarını da erozyona uğratmış ve CHP’yi aynı anda iki terör örgütünün birden kollayıcısı durumuna getirmiştir.
2013’ten bu yana Türkiye’nin içine sokulduğu türbülansta FETÖ ve PKK fiili durum üretmekle meşguldü. CHP ise bu iki örgütün verdiği paslarla hükümete gol atma gayretinde oldu. Meşruluk sorgulaması yapmadı. Batı’nın bu yapılara arka çıkması CHP için de yeter şart oldu.
CHP bugün FETÖ konusunda bir yanlıştan dönmüş görünüyor ancak aynı yanlışı PKK özelinde devam ettiriyor.