Seçimlere 10 gün kaldı.
Cumhur İttifakına gönül veren, Erdoğan'ın yeniden Cumhurbaşkanı seçilmesini isteyen insanlarda haklı bir endişe var.
Ya muhalefet kazanırsa...
Ya Kılıçdaroğlu kazanırsa...
Bu endişenin sebepleri var.
1. Kandil'deki terör elebaşlarının yaptığı isyan çağrıları ve PKK'nın partisi HDP'nin, ABD'den aldığı teminat ile devlete meydan okuması.
2. Kılıçdaroğlu'nun Meclis'te HDP eş başkanları ile yaptığı görüşmede onlara neler vaat ettiği.
Çünkü bu görüşmeden sonra HDP cenahından açıktan seslendirilen talepler var: Öcalan'a özgürlük, PKK'lıların serbest bırakılması, sınır ötesi harekâtların durdurulması.
Dünden iki örnek vereyim.
HDP'nin Eş Başkanı Pervin Buldan, Kocaeli'nde düzenlenen mitingde terör soruşturmaları kapsamında tutuklu bulunan HDP'lilerin 14 Mayıs seçimleri sonrasında cezaevinden çıkacağını söyledi. Buldan, "Selahattin'de, Figen'de, Gülten'de, Sebahat'da, Ayla'da bütün arkadaşlarım o cezaevlerinden çıkacaklar."
Yeşil Sol Parti Diyarbakır Milletvekili Adayı PKK destekçisi Azad Barış, devletin sinir uçları ile oynamakta beis görmedi.
14 Mayıs seçimlerinden güçlü çıkmaları durumunda, "Kürtler için özerklik getireceklerini", Sincar'a 'saldırıları' durduracaklarını ve "Türkiye'nin işgaline son vererek Afrin'i geri alacaklarını" söyledi.
3. HDP'nin aday çıkarmayarak Kılıçdaroğlu'nu destekleme kararı alması, PKK-CHP işbirliğinin somut ifadesidir. Gizli bir anlaşma söz konusudur. Avrupa ve Amerika bu anlaşmaya kefil mi olmuştur?
Seçimden sonra Türkiye'ye Batı başkentlerinden yaptırım ve tehdit süreci mi başlayacaktır?
4. Endişelerin bir kaynağı da 6'lı masadaki diğer muhalefet partilerinin PKK ile işbirliğini meşrulaştırmasıdır.
"PKK başka HDP başka" algısı, Akşener'in ve ötekilerinin yeniden gündemindedir. Meydanlarda, "Türkiye'nin partisidir" deyip HDP'nin terörün partisi olduğu gerçeğini örtmeye çalışıyorlar.
Erdoğan kin ve nefretinden gözü dönmüş, vicdanı kararmış muhalefetin, seçim sonrasında intikamdan başka bir şey düşünmeyeceği endişeleri artırmaktadır.
5. Kılıçdaroğlu ve yancıları, milli meselelerde adeta düşman saflarında durmaktadır.
Karadeniz'de gaz çıkarılması, Gabar'da en büyük petrol rezervinin bulunması, İHA'lar, SİHA'lar, KAAN'lar, tanklar, füzeler bunları zerrece heyecanlandırmamaktadır.
Milletin sevindiklerine sevinmeyenlerin iktidara gelme ihtimali elbette büyük endişe kaynağıdır.
Daha şimdiden milli savunma hamlelerine son verileceğini, "savaş politikalarının terk edileceğini" (sınır ötesi harekât yapılmayacağını) söylüyorlar.
Kılıçdaroğlu daha da tehlikeli sulara girerek, savunma ve uzay sanayinin CIA ile işbirliği içinde olan ABD'li şirkete verileceğini vaat edebilmektedir.
En tehlikeli vaatlerden biri de budur.
Çünkü yasa gereği, bu ABD şirketi elindeki bütün bilgi ve belgeleri CIA'ye vermek zorundadır.
Yani Milli Savunma sanayi teknolojisindeki belgeler, Türkiye Cumhuriyet devleti eliyle ABD'ye verilecektir.
FETÖ'nün 15 Temmuz'dan önce yaptığı casusluk ihanetlerini unutmuş değiliz.
Bu endişeleri çoğaltabiliriz.
Temelde endişelerin kaynağı; seçimler üzerinden Batı/Haçlı'nın topyekûn saldırıya geçeceği düşüncesidir.
İçerden bir ihanetle karşı karşıya olduğumuz düşüncesi, insanımızın beynini zonklatmaktadır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, tarihimizin en büyük petrol rezervini Cudi Gabar'da keşfetmenin sevincini milletimizle paylaşırken tarihe çok önemli bir not düştü:
"Meğer topraklarımızdan petrol çıkmaması için terör örgütüyle, siyasi istikrarsızlıklarla, küresel şirketlerle elimiz, ayağımız bağlanmış...
"Emperyalist güçlerin bölücü örgüte ve Suriye'deki uzantılarına onca silahı niçin verdiğini; ülkemizi bir terör koridoruyla niçin kuşatmak istediklerini artık daha iyi kavrıyoruz."