Peşinen söyleyeyim; CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun 2019’daki seçimde Cumhurbaşkanlığına aday olması mümkün değil. Üç sebepten: 1. Halkın seçtiği Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hem de kanıtlanmış, belgeleri çıkmış gibi iftira atıyor, ispat et deyince de kaçıyor. Ciddiyet ve dürüstlük konusunda büyük kitleye güven vermiyor.
2. İnsafsızlık edip 15 Temmuz hain darbe girişimine “tiyatro”, “kontrollü darbe” diyor, millet vicdanına saldırıyor, şehit ve gazilerin aziz hatırasına hakaret ediyor. Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olsa bunun bedelini sandıkta ödemek zorunda kalır.
3. Halka değil Atlantik Cephesine dayanıyor, Avrupa Birliği’nin ve ABD’nin tezgâhlarından, oyunlarından, ekonomik kriz ve kaos beklentisinden medet umuyor. “Tek adam”, “Diktatör”, “Sultan”, “Saray” malzemeli Batı algı operasyonuna içeriden destek veriyor. FETÖ imzalı operasyonlarda ve milli meselelerde Türkiye’nin yanında değil, karşı tarafta yer alıyor. MİT tırlarının durdurulması ihanetinde, NATO skandalında, son olarak ABD’deki Rıza Sarraf oyununda, sırf Erdoğan karşıtlığı ve iktidar hırsı yüzünden millete düşman ittifakın değirmenine su taşıyor. Türkiye’yi dışarıya jurnalliyor, Erdoğan’ın Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde yargılanmasını istiyor.
Böyle bir siyasetçi göreceksiniz, Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP’nin adayı olamayacak… Olmaya kalkarsa, sandıkta boyunun ölçüsünü alacak.
Sayın Cumhurbaşkanına yönelik son iftira saldırısına bakalım.
Kılıçdaroğlu, 21 Kasım'daki CHP grup toplantısında, Erdoğan'a yönelik olarak, “Sevgili Erdoğan, çocuklarının, eniştenin, dünürünün, kardeşinin, eski özel kalem müdürünün yurt dışında vergi cennetlerinde bir şirkete milyonlarca dolar para gönderdiklerini biliyor musun" dedi.
Bildiği kesin bir şey varmış gibi konuşuyor. Konuşan ana muhalefet partisi lideri. Başta CHP’li kitle, geniş bir kamuoyunun nasıl etkileneceğini bir düşünün. “Para gönderdiler, kesin. Ama sen biliyor musun” demek “sen de biliyorsun, ne haber” demektir.
Sayın Cumhurbaşkanı bunun cevabını önceki gün İstanbul’da “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” dolayısıyla yaptığı konuşmada verdi:
“Bu zat aynı zamanda müfteridir, yüzsüzdür. Eskiden beri şahsım ve ailem hakkında kesinlikle aslı astarı olmayan yalanlar üretir. Her seferinde yalanını yüzüne vurduğumuz halde, sanki hiçbir şey olmamış gibi pişkince çirkefliğe devam eder. Geçtiğimiz günlerde Meclis kürsüsünden yine iftiraları sıraladı.
“Tabii bu iftiraların müşterisi de çıkıyor; medyada, sosyal medyada, yurt içinde ve dışında pek çok karanlık mahfilde bu iftiralar sürekli döndürülüp dolaştırılıyor.
“Tayyip Erdoğan’ın yurt dışında bir kuruş parası varsa herhangi bir bankada, çıksın bunu ispat etsin. İspat ettiği anda Cumhurbaşkanlığı Makamında bir dakika durmayacağımın taahhüdünü veriyorum. Bunu ispat edemeyen o makamında duracak mı, o da bunun bana taahhüdünü versin.
“Dünyada arsız bir insana laf anlatmak kadar zor bir iş olmadığını bu zât sayesinde öğrendik...”
Başka ne denebilir? Sayın Cumhurbaşkanının yapabildiği, 1 milyon 500 bin liralık manevi tazminat davası açmak oldu.
CHP lideri şimdi iddiasını ispat zorundadır. Erdoğan’ın hangi kardeşinin, hangi dünürünün, hangi eniştesinin, hangi çocuğunun nereye kaç milyon dolar transfer ettiğini, para akışının nasıl gerçekleştiğini ortaya koymak zorundadır.
Kılıçdaroğlu, çok kötü bir ahlaksızlığa kapı açıyor ya da açılmış kapıyı ardına kadar ittiriyor: İnsanlar hakkında böylesine alçaltıcı, onur kırıcı, aşağılayıcı yalanlar, iftiralar sanki gerçekmiş gibi, belgelenmiş gibi, kanıtlanmış gibi sıralanınca, toplumda herkes birbirine her türlü karalamayı, iftirayı yapar hale gelir.
Ana muhalefet lideri, hem de Cumhurbaşkanına böyle yaparsa, sıradan insanlar ne yapmaz?
Cumhurbaşkanının altını çizdiği husus çok önemli: “Cevap vermedikçe sanıyorlar ki, korkuttuk, sanıyorlar ki iftiralar iz tutuyor.” Sanıyorlar ki, yanlarına kâr kalıyor.
Kılıçdaroğlu’nun yakası bu defa bırakılmamalı...