Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Harun Kodalak bir açıklama yaptı: “Gerek cumhurbaşkanımız gerekse de başbakanımız, FETÖ üyelerine açık çağrıda bulundular. ‘Gelin Türkiye Cumhuriyeti devletine teslim olun, devletin adaletine sığının, açıkça bildiklerinizi anlatın, itirafçı olun’ dediler. Bu çağrıların faydası oldu, örgüt yavaş yavaş çözülmeye başladı. Şu anda yargıdaki itirafçılar 300’ün üzerine çıktı. Darbeye bizzat karışanlar hariç, örgütün yapısı, örgüt elemanları ve işleyişi hakkında doyurucu bilgi verenleri itirafçı kabul edip tahliye ediyoruz...”
İtirafçılar konusunu üç yıldan beri önemsediğimi anlatıyorum. Çünkü FETÖ öylesine gizli bir yapı ki, bu örgütü ancak itirafçılar çözebilir. Bilhassa F. Gülen Pensilvanya’ya gittikten sonra ABD, İngiliz, Alman ve İsrail istihbaratlarından profesyonel destek aldı. Kumpas kurmada, algı operasyonları yürütmede bu profesyonel destek, devlet kurumları içerisindeki kripto FETÖ’cülerin çok işine yaradı. Öylesine sinsi/gizli usul ve metotlarla çalıştılar ki, işte gördük Cumhurbaşkanımızın yaverleri, komutanların emir subayları bile FETÖ’cü çıktı. Böyle bir yapı ancak itirafçılar vasıtasıyla deşifre edilebilir, ortaya çıkarılabilir.
15 Temmuz darbesine kadar F. Gülen umut zehrinin dozunu artırarak, “Geliyoruz, işlerini bitireceğiz, sakın yakalanmayın, kaçın, Peygamberler zalimlere teslim oldu mu” diye sürekli “beklenen kurtarıcı-Mehdi” rolünü oynamaya devam etti. Bunda başarılı da oldu. Ta ki 15 Temmuz darbe girişimine kadar...
Neden 15 Temmuz’dan sonra itirafçıların sayısı artıyor?
Hep şunu düşünmüşümdür: Başlarda “Hizmet Hareketi” diye gençlik yıllarından itibaren bu yapı içindekiler hipnozdan çıkamayıp, F. Gülen’e biat etmeyi sürdürmüş olabilirler. Ama 15 Temmuz’u gördükten sonra bu milletin evladı bir ferdin; “ben nasıl bir yapının içindeymişim, aman Allah’ım biz neye hizmet etmişiz?” diye vicdanının sızlamaması mümkün değil.
Bilhassa kaymakamlar. Onlar, yargı mensupları, emniyet ve TSK mensupları gibi dar bir sosyal çevrede yaşamıyorlar. Toplumun her kesimi ile içli dışlılar. Daha da önemlisi F. Gülen’in “imam” diye başlarına diktiği adamlardan talimat almak en çok onlara ağır gelir. Bir mülkü amir, öğretmen, doktor ya da ilahiyatçıdan nasıl talimatla bir ilçeyi yönetebilir? Bu onun onurunu, şerefini çok zedeler. 17/25 Aralık’tan sonra eminim Paralel Yapı’daki pek çok kaymakamda bir sorgulama başladı. Sınav soruları kendilerine verildiği için esir alınmış olsalar da kaymakamların devletçi yanı ağır basar. Çünkü devleti ilçelerde onlar temsil ediyor.
Şuna da eminim, 17/25 Aralık’tan sonra eleştirilere başlayan pek çok kaymakam, F. Gülen’in talimatıyla tehdit edilmiştir, onlara şantaj yapılmıştır.
15 Temmuz’u görmüş bir kaymakamın sarsılmaması mümkün değildir. Hele özel harekât polislerinin savaş uçağından atılan bomba ile topluca şehit edilmesini, masum vatandaşlarımızın tanklarla ezilmesini, kurşunlanmasını görüp de “Bana yazıklar olsun, kendimden utanıyorum, nefret ediyorum” demeyen bu yapının içinde kalmış kaç kaymakam vardır? Kaç Fetullahçı subay, emniyetçi, yargı mensubu vardır?
Herhalde vicdanının sesini dinleyerek artık yargıya başvuran bir kaymakam çıkmıştır. Yargıçlar, emniyet ve TSK mensupları gibi onlar da devlete yardımcı olmalıdır. Bu konuda bir hassasiyete dikkat çekmek isterim. Bir kaymakama en ağır gelecek şey onu ikametgâhında ya da makamında gözaltına almaktır. Bu çok yanlış olur. Savcılıkların kapısının kaymakamlara açık olduğunu biliyorum. Savcılıklarca kaymakamlara davet gerekiyor.