PKK’nın topraklarında kurumsallaşmasına izin verip, CIA tarafından kurulmuş “küresel terör örgütü” FETÖ’ye sahip çıkıyor. Almanya, “terörist” değil, Arap dünyasında serbest tartışma ve sırtını doğrudan halka yaslamış siyasetin öne çıkması için çaba gösteren Katar, “terörist”(!).. Arap Baharı’nın ışığını yaktığı “demokratikleşme” umutlarına destek olmak suç, “Arap demokrasisinin bağrına hançer gibi saplanmış” Sisi ile ışıklı küreye el basıp dünyaya mesaj vermek, meşru!..
İsrail-ABD neo-con lobisinden gelen talepler doğrultusunda Suudi Arabistan-Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) parasıyla Mısır’da Mursi’yi devirip, katliamlara, işkencelere, demokrasinin boğulmasına yol açmak “iyi bi’şey” buna karşı çıkmak “terörist destekçiliği...” Geçiniz...
Paradan konuşuyoruz, hepsi bu
Amerika’nın “Körfez petrol/doğalgazının” güvenliğini sağlayan 35 bin askeri o bölgede görev yapıyor. İran tehdidi nedeniyle Körfez emirlikleri daha çok askerin bulunmasını, Soğuk Savaş yıllarında Japonya ve Almanya’da olduğu gibi kalıcı ve güçlü bir “savunma hattı” oluşturulmasını talep ediyorlar.Oysa açık gerçek, ABD’nin artık bu bölgedeki enerji kaynaklarına 30 yıl öncesine oranla çok az bağımlı olduğudur.
42 milyon Amerikan vatandaşının “açlık sınırında/gıda güvenliği yoksunu olduğu” bir dönemde, Körfez ülkeleri için yapılan harcamaların seçmene anlatılması da zor.
Trump’ın yaptığı basit bir işlem: Aranızdaki sorunları temizleyin, Arap NATO’su kurun, kendi paranızla güvenliğinizi sağlayın, biz yine arkanızda duralım ama artık yakamızdan düşün.
Bu planın devamı, büyük ve yıkıcı bir Sünni-Şii savaşı çıkarmak mı, onu da, Suudi Arabistan’ın “fiili” yöneticisi 31 yaşındaki veliaht prens yardımcısı ve Savunma Bakanı Muhammed Salman ile “Trump’ın veliaht prensi” 36 yaşındaki damat ve Ortadoğu barış süreçlerinden sorumlu, siyonist aile üyesi Jared Kushner arasında geçtiğimiz mart ayından bu yana süren görüşmelerin detayında bulabiliriz. (Tahran’da birden patlak veren saldırılar alarm zilidir.)
Bildiğimiz Suudi-BAE ittifakının zaten İsrail ile “arka kapı diplomasisini” sağlam zemine oturttuğudur. Mursi’nin devrilip yerine Hamas/Müslüman Kardeşler karşıtı Sisi’nin gelmesi hangi bölgesel pazarlıklarla oldu sanıyorsunuz?..
Korkuları demokrasidir
Arap dünyası son 100 yılı iki farklı baskıcı rejimle yaşadı: 1- Batı’ya bağlılıkları Osmanlı’ya karşı savaştaLawrance tarafından test edilmiş kraliyet ve emirlik aileleri, 2- Soğuk Savaş yıllarında güçlenen Baas rejimleri...
Bu kutuplaşma birbirinden nefret etti. Saddam’ın Kuveyt’i işgali ve devamında Irak'ta(sonradan Suriye) yaşanılan kanlı hesaplaşma budur. Arap Baharı’nın Irak, Libya ve Suriye’de kanlı iç savaşla, Mısır’da darbe ile boğulması da budur. Arap Baharı’nın zamanla Acem Baharı’na dönüşmesinden korkan İran’ın da doğan ortamda sorumluluğu büyüktür.
Müslüman Kardeşlerile ilgili yazılmış binlerce araştırma kitabının bir satırında bile, bu siyasi hareketin “terörist” olduğuna ilişkin tek satır bulamazsınız. Hamas, daha mayıs ayındaki deklarasyonda İsrail’in varlığını kabul edip “2 devletli” Filistin çözümüne ve Filistin devletinin El Fetih ile birlikte ortağı olmayı kabul etmiş bir siyasi hareket, Netanyahu Ortadoğu barışı için önemli işaretler taşıyan o deklarasyonu canlı yayında çöpe attı!..
Suudi-BAE ittifakı Katar’dan Hamas ve Müslüman Kardeşler’e desteğini çekmesini istiyor, bu, açıkça bir demokrasi korkusudur ve DEAŞ’tan daha güçlü terör örgütlerinin “Arap sokağındaki” gençleri ele geçirmesinin yolunu açmaktır.
100 yıl bize gösterdi: Halkın meşru taleplerini arkasına almış siyasi hareketleri bastırmak, radikal hareketlerin güçlenmesine neden oluyor.
Trumpbaşta Batılı liderlerin, radikal hareketlerin para kaynaklarından çok, bu hareketlerin bu kadar savaşçıya nasıl ulaştıklarına kafa yormaları gerekiyor.
Arap dünyasına ilk kez bağımsız/özerk yayıncılık anlayışı ile serbest tartışmanın örneklerini sunan Aljazeera’nın ekranını karartsanız ne olacak, yerini radikallerin umutsuz Arap gençlerini siperlere çağıran yayınları almayacak mı?..
TÜRKİYE DİKKAT: “Kirli”bir oyun bu... Müslüman coğrafyayı tahmin edemeyeceğimiz büyük bir yıkıma sürükleme planı. Demokrasi umutlarını söndürme, radikalizmi tırmandırma ve “mezhep savaşına” yol açma potansiyeli taşıyor. Türkiye liderliğinde meclisleri tarafından yönetilen “Müslüman toplum demokrasilerinin” ittifakı tek kurtarıcıdır, Müslüman coğrafyanın kaderini katliamcı Baas artıkları ile kralların ve mollaların eline bırakamayız...