Katar krizi, gerilim hattından yumuşama öncesi son virajı döndü. Hemen bugünden yarına bir rahatlama gözlemlemeyeceğiz, orası kesin. Ama daha fazla tırmanmayacağını da söylememiz gerekiyor.
Kısa bir hatırlatma yapalım. Neden bahsediyoruz? Önce dört Arap ülkesi, sonra sırayla başka Arap ülkeleri de, Katar ile diplomatik ilişkileri kesip, ambargo, dışlama ve izolasyonu içeren bir hamle yaptı Katar'a karşı.
Gerekçe de Katar'ın teröre destek verdiği bahanesi. Peki Katar'ın "destek verdiği terör" diye neyden bahsediyor Arap ülkeleri? Hamas ve Müslüman Kardeşler örgütü ile kurduğu iddia edilen ilişkiler ve başta Suudi Arabistan olmak üzere dörtlü bloğun politik önceliklerine uymaması. Elbette bütün bu maddeler sadece bahane. Katar, Batı ülkeleriyle askeri ve ticari alanda en geniş ilişkilere sahip olan Arap ülkelerinin başında geliyor.
Bu kısa girizgahtan sonra, sürecin neden yumuşama rayına yaklaştığı yorumunu yaptığımızı açıklayalım. Öncelikle o bölgede Körfez ülkeleri arasında sıcak bir gerilim yaşanması, küresel hegemonyacı güçlerin işine gelmez. ABD Başkanı Donald Trump'ın dikkat kesildiği ülke İran çünkü. Katar konusunda yaptığı sert açıklamalar ise, diğer ABD yetkililerinin güncellemesiyle yumuşatılıyor. Trump sonra bir hamle daha yapıyor, sert bir mesaj daha veriyor ve böyle gidip geliyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Katar krizinin patladığı geçen Pazartesi günü çok erken saatlerden itibaren an be an gerçekleştirdiği girişimler, telefonla ve yüz yüze gerçekleşen diplomatik görüşmeler krizin daha fazla tırmanmamasında etkili oldu. Başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerinden bu krizin formuna yönelik olan yapılan itirazlar da karşılığını buldu. Tabi Türkiye'nin itirazlarıyla Avrupa ülkelerinin itirazlarının muhtevası farklı oldu. Zira Ankara, krizin insani ve bölgesel barışa yönelik tehdidi nedeniyle tepki gösterirken, Avrupa ülkeleri öncelikle Trump imzalı bir sayfaya eşlik etmemek amacıyla sesini yükseltti. Yani Trump'a yönelik olarak Avrupa cephesinde süren sinir harbinin hayırlı bir sonucunu gördük. Avrupa cephesinin itirazlarını yükseltmesine neden olan ikinci unsur da Katar'la kurdukları ticari bağlantı nedeniyle çıkarlarını düşünmeleri oldu.
Katar yönetiminin krizin başından itibaren izlediği sağduyulu politika da, krizin daha fazla tırmanmasına engel oldu. Bir başka örnekte daha İslam ülkelerinin başka bir coğrafyadan gelen sinyalle gerilim formatına girdiğini görmüş olduk. Değişmeyen pek bir şeyin olmaması da ayrıca üzüntü kaynağı oldu.
DEAŞ ve Batı ve Danfort'un mavrası
Daily Sabah gazetesine son yazdığım yazımda DEAŞ'ın eylemlerinin ne kadar da bazı Batılı ülkelerin gündemlerine uyumlu olduğuna dikkat çekmiştim. Son olarak İran'da gerçekleşen DEAŞ saldırısından yola çıkarak, sonuçlarının kimleri üzmediğine de ayrıca atıf yapmıştım. Malum sosyal medyayı sıklıkla kullanıyorum. Hatırı sayılır oranda da takipçim var. Bunlardan yabancı bir ismin yazımla "mavra" yaptığını gördüm. Twitter'da yazımı alıntılanmış ve şöyle yazmış: "Batı, YPG ile DEAŞ'ı altetmek için ortaklık yapmıyormuş da, aslında YPG ile ortaklık yapmak için DEAŞ'ı ortaya çıkarmış." (aslında "yaratmış" diyor ama bu fiili kullanmak istemediğim için farklı bir kelime kullandım.) Mesajın altına da yazanlar olmuş. Nicolas Danforth adında "Londra görmüş şakirt tipinde" bir adam. Analist yazıyor profilinde ama yazdığı mesajlara şöyle bir bakınca argümanlar itibarıyla FETÖ ile PKK arasında sarkaç misali bir mobiliteye sahip. Cevap vermeye değer bulmadım. Anlamayacak nasıl olsa.