Aslında, iki benzemezin herkesi şaşkına çeviren flörtü, Macron’un 14 Temmuz 2017’de Trump’ı Paris’e davet etmesiyle başladı. İkili, “Bastil Günü” anmalarında bir araya geldiklerinde, Fransız kamuoyu, ABD Başkanı’nı homurtuyla karşıladı ama, Rothschild şirketlerinden gelen neo-liberal/küreselci Macron ile önce Amerikacı Trump beklenmedik bir yakınlaşmayla çıktılar bu buluşmadan. Öyle ki, Eylül 2017’de BM Genel Kurulu çalışmaları başlarken yapılan toplantılarda Trump, Macron’u sağ yanından hiç ayırmadı ve her fırsatta iltifat etti, neden?..
Çünkü 39 yaşındaki Fransız Başkan, Avrupa’da anti-Trump rüzgarların estiği bir dönemde ona, önemli bir kapı aralamıştı. Aslında Fransa’nın geleneksel siyasetinin üzerinden yürüyordu: Fransa, Avrupa’da sevilmeyen ABD’li başkanlarla her zaman çok iyi çalışmış bir ülkedir, onların Trans-Atlantik ilişkilerdeki eksiklerini tamamlar, Washington’da gözde ülke haline gelir.
Macron,şu anda, Trump’ın en yakın Avrupalı dostu, üstelik bunu, İran politikasındaki sert ayrılığa rağmen başardı!.. Ayrıca, Trump’ın aksine, Suriye diktatörü Esed’in, işbaşında kalmasının daha iyi olacağını, ülkesinin yeni birLibya trajedisi yaşamak istemediğini de belirterek bu yolu sürdürdü. Alman Şansölye Merkel’in iç sorunlarıyla uğraştığı, İngiltere’nin de Brexit sürecinde bulunduğu bir dönemde, Trump-Macron eksenini kurarak, Avrupa’yı da toparlayacak lider konumuna doğru yürüdü.
İngiltere’den de ataklar bekleyin…
Irak-Suriye-Lübnan hattını bağlayan ana eksen, bir enerji savaşı ve ABD’nin tıkandığı noktalarda Fransa’dan sonra İngiltere’nin de atak olmasını beklemek çok doğaldır.Fransa’nın 2005 yılında imzalanan anlaşmayla Suriye petrolünün üçte birini oluşturan Deyr Zor yataklarında 2021 yılına kadar tekel hakları var, ayrıca, Fransız petrol şirketi TOTAL, Suriye’nin Doğu Akdeniz’deki doğalgaz yatakları içinde hem sismik araştırmalarını tamamlamış, hem de gerekli anlaşmaları imzalamış durumda.
Macron,Esed’in gitmesini istemez, Deyr Zor’daki PYD-PKK ile ilişkilerini güçlendirir, finale doğru da Baas-PYD anlaşmasının arabulucusu olarak karşımıza çıkar!..
İngiliz petrol şirketi BP ise, Suriye’den çok Irak’la ilgili, son olarak 18 Ocak 2018’de Irak hükümetiyle Kerkük petrollerinin işletilmesi konusunda büyük bir anlaşma yaptı, Musul’da zaten varlar, yani, Irak’ta ana oyunculardan biri olarak karşımıza çıkarlar.
Petrol dünyasının önemli ismi, EXXON eski CEO’su Tillerson’un Dışişleri Bakanlığı görevinden alınmasından hemen sonra Fransa ve İngiltere’nin hareketlenmesi, Avrupalı petrol devlerinin bu bölgedeki enerji havzalarını kimseyle paylaşmaya niyetli olmadıklarını gösteriyor,Irak başbakanı İbadi, Türk askeri Sincar’a girmesin diye niye çırpınıyor sanıyorsunuz?..
Aynı bölgede 2014 yılından bu yana İngiliz SAT komandoları var, “istihbarat” amaçlı olduğu söyleniyor!..
Daha geçen gün uyardık. (Hazırlıklı olun: Münbiç’ten çekilmeyecekler, STAR, 26 Mart 2018, http://www.star.com.tr/yazar/hazirlikli-olun-munbicten-cekilmeyecekler-yazi-1324149/) Bu kez, yanlarına Fransız lejyonerleri alarak Münbiç’e yığınak yapıyorlar ve bu ülkeler, bir varil petrol için milyonlarca insanı gözden çıkarabilirler, bilin.
“Bu, 100 yıllık bir hesaplaşmadır”dediğimizde bizi komplo teorisyenliği ile suçlayanlar, eski-yeni sömürgeci güçlerin karşımızda nasıl bir ortak cephe oluşturduğunu umarım görüyor ve değerlendiriyorlardır.
Cephe büyüyecek…
Suudi veliaht prens Muhammed bin Salman 2 haftalık Amerika turunda… Yaptığı temaslar, nedense, Türk medyasında yer bulmadı, yazayım, ne demek istediğimi anlayacaksınız.
Trump’tan sonra, Henry Kissinger, Hillary Clinton, Senatör Chuck Schumer (İsrail’i korumak ilahi bir görevdir deyip, Trump’ı Kudüs kararında destekleyen Demokrat Partili), Michael Bloomberg, AIPAC, ADL, AJC, B’nai B’rith gibi Yahudi lobisinin kurum liderleriyle görüştü. Rupert Murdoch, Thomas Friedman, Jeffrey Goldberg gibi neo-con/Siyonist lobinin önde gelen yayıncı ve kanaat önderleriyle buluştu.
Hep birlikte “ılımlı İslam” denilen kavramın neo-con/Siyonist lobiyle sıcak temasını bir kez daha izledik…
Bu arada, Prens’in, Çinli yatırımcılardan boşalan Hollywood’daki yatırımlara girdiğini ve Los Angeles’ta güllerle karşılanacağını da öğrenmiş olduk.
Bütün bu gelişmelerde İran sıradan bir gerekçedir, şekillenen Körfez-İsrail ekseni ise gerçektir, Ortadoğu’da cepheyi büyütür…
Türkiye’nin yeni strateji arayışlarına ihtiyacı var…