Geçtiğimiz Pazar günü yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde Başkan Recep Tayyip Erdoğan en yakın rakibine yaklaşık 3 milyon oy fark atarak birinci oldu. Başkan Erdoğan rakiplerine fark atmasına attı ama kendi kurduğu sistemin şart koştuğu % 50 + 1'i geçemedi. Dolayısıyla seçim 2. tura kaldı. Başkan Erdoğan kendiyle yarışıyor...
Milletvekili seçiminde ise Cumhur İttifakı 323 milletvekiliyle Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde üstünlüğü sağladı. Bu sayı her an değişebilir çünkü, 100 yıllık bir parti olan CHP hâlâ sandıklara müşahid bulmada acziyet yaşadığından bu zavallılıklarını "Oylarımız çalındı" yaygarasıyla örtmek için oyları yeniden saydırıyorlar ve her yeni sayımda AK Parti bir milletvekili daha kazanıyor. Bu vaziyet karşısında "Oyları kimin çaldığı görünmüş oluyor" denilse yeridir. CHP'nin hali, hırsızlık yaparken suçüstü yakalanınca üstünü başını yırtıp ortalığı velveleye veren profesyonellere benziyor. Lâkin velvele gerçeği perdeleyemiyor.
Bu yazımda, CHP'ye yakın gazetecilerin seçim gecesi CHP Genel Merkezi'nde yaşanan rezilliklere ve CHP'li yetkililerin Türk halkına nasıl yalan söylediklerine dair şahitliklerini aktaracaktım ama dün öğlen saatlerindeki gelişme sebebiyle aktarmaktan vazgeçtim. Yalnız CHP Genel Merkezi'nden ayrılmıyor, seçim gecesi merkezde yaşanan rezilliği değil de dün sahnelenen komediye dair düşüncelerimi yazacağım.
CHP'nin başına müstehcen kaset marifetiyle ataması yapılan Kemal Kılıçdaroğlu dün (18 Mayıs Perşembe) bitik bir vaziyette, tek başına kameraların karşısında geçti. Oysaki ittifak yaptığı liderleri bir gün önce (17 Mayıs Çarşamba) CHP Genel Merkezi'nde toplamıştı ama toplantı sonrası liderler Kılıçdaroğlu ile kamera karşısına geçmek yerine arka kapıdan çıkıp gittiler. Seçmenleri mezkûr toplantı sonrası liderlerini bir arada görüp onlardan güçlü bir mesaj bekliyorlardı ama artık ne olduysa CHP'nin arka kapısından sessiz sedasız ayrılmayı tercih ettiler.
Kılıçdaroğlu'nun yüzünde panik, tükenmişlik ve tabiî ki öfke hakimdi. Kılıçdaroğlu, bir önceki Cumhurbaşkanlığı seçiminde nasıl Muharrem İnce'yi yalnız bıraktıysa aynı akıbeti yaşadı. Önüne konulan sahte oy rakamları, teşkilatlardan gelmeyen sandık sonuçları... İnce'ye ne yaşattıysa seçim gecesi aynısını yaşadı.
Parti içinde ayağının kaymasını bekleyenlere yönelik, masayı tokatlayarak çektiği "Buradayım" videosundaki halinden daha acıklı bir hali vardı dünkü basın açıklamasında. "Selahattin Demirtaş'ı serbest bırakacağım" dediği için Van'da PKK işaretleriyle karşılanan Kılıçdaroğlu'ndan eser kalmamış. Şu sıralar en son duymak isteyeceği isim Selahattin olsa gerek!
Daha 5 gün önce, PKK'nın siyasi ayağı olduğu hususunda kamuoyunun ittifak ettiği HDP ile omuz omuza olan, FETÖ ile bağlantılı isimleri milletvekili yapan kendisi değilmiş gibi konuşan Kılıçdaroğlu, "Ben terör örgütleriyle masaya asla oturmadım, hiçbir zaman da oturmayacağım!" diyebildi.
Ülkemizdeki Suriyeliler hakkında "Onları katillerin eline ve kucağına atmayacağız." diyerek dünyaya insanlık dersi veren Başkan Erdoğan'a mukabil Kılıçdaroğlu dünkü açıklamasında Suriyelileri derhal kovacağını söyledi.
Eline tutuşturulan iki sayfalık kağıdı okumakta zorlanan Kılıçdaroğlu'na, gençliğin tâbiriyle tüm tuşlara bastırılıyor. Kılıçdaroğlu ve avanesi için çok zor 1 hafta; halkı kandırmak için hangi yüzlerini gösterecekler bir türlü karar veremiyorlar. Panikle bir şeyler yapmaya çalışıyorlar ama olmuyor, üstlerinde sırıtıyor.
Mert olun Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, kararınızı verin ve halkımıza gerçek yüzünüzü gösterin!