Bazı belediyelere kayyum atanması farklı tartışmaları beraberinde getirdi. Halkın seçtiği belediye başkanı yerine devletin atamayla ‘başkan’ görevlendirmesini kimi çevreler eleştiriyorlar, bu uygulamayı kendilerine göre ‘demokratik’ bulmuyorlar. Demokrasiye ve hukukun evrensel değerlerine inanan bir insanın böyle bir olay karşısındaki tutumu ne olmalı?
Hiç lafı dolandırmadan söylemem gerekirse bu durum, terör/demokrasi denkleminde gereken ayrımı yapamayan sakat anlayışın ürettiği bir soruna demokrasi ve hukuk adına müdahale edilmesi halidir.
Demokrasiyle terörü iç içe götürmeye çalışanların bu tür gelişmeleri demokratik bulmaması bir anlam ifade etmiyor. Varsa bir tenakuz, bir paradoks, kitaba uymayan bir durum, o kayyum atanması değil, belediye görevinin teröre alet edilmesidir. Belediye araçlarıyla terör örgütünün levazım birliği gibi çalışanlar, belediyeyi lojistik üs olarak görenler, örgütün finans ve adam devşirme kaynağı gibi konumlandıranlar bu paradokstan kurtulamazlar.
Burada yaşanan paradoks devletin değil HDP’nin yaşadığı bir paradokstur. Devlet, demokrasiyle hukukun birbirinden ayrılmadan yaşatılması gerektiği anlayışına sahiptir. Hukukun aşındırılması demokrasinin de altını oyar. Terör örgütüyle çarpık ilişkiye giren belediye başkanları demokratik zeminlerini ve meşruiyetlerini kaybederler. Hukuki ve siyasi meşruiyet birbirinin mütemmim cüz’üdür. Biri kaybolduğunda diğeri de anlamını kaybeder.
Bunların anlayışına göre asıl olan terör örgütüyse, demokratik ve idari yapılar onun payandası, yedeği veya taşeronu olarak konumlandırılıyorsa orada bu tür sıkıntıların yaşanması kaçınılmazdır. Belediyenin yani kamu hizmetinin terörist faaliyetlere alet edilmesi siyasetin teröre alet edilmesinin bir ileri ve daha vahim bir aşamasıdır. Siyasetin terörle arasına mesafe koyamaması, onu kınayamaması, terörün hukuksuzluklarına tavır takınamaması kötüdür ama bütün bunları yerel kamu yönetimi olan belediyelerin
yapamaması daha kötüdür.
Meselenin diğer boyutu da HDP’li yerel yönetimlerin Kandil’in emir ve komutasında hareket etmekten, bölücü örgütün bir şubesi veya birimi gibi kendisini konumlandırmaktan kurtulamamasıdır.
‘Halkın seçtiği başkana bu yapılır mı?’ diye soranlar öncelikle kendi vicdanlarına şunu sorsunlar: Halkın seçtiği belediye başkanı varken Kandil’in atadığı bir terörist bozuntusunun belediyeyi yönetmesi, kurumu vesayet altına alması kabul edilebilir mi?
Halkın seçtiği belediye başkanı hukuktan ve yasalarda azade midir, belediyeyi tapulu malı gibi görerek terör örgütlerinin amaçlarına hizmetkar edebilir mi?
FETÖ’nün imamları ile örgütün sözde komiserleri arasında fark yok. FETÖ’cü bir öğretmen, ordudaki bir generale talimat verebiliyor, savaş uçaklarının hareketlerini yönlendirebiliyor.
Kandil’in görevlendirdiği bir örgüt elemanı belediye başkanına talimatlar verebiliyor, onu azarlayabiliyor, istediği tasarrufta bulunabiliyor. Nitekim bir temizlik işçisinin başkana ayar verdiği sakil hadiseler geçmişte yaşandı. Belediyeyi halkın iradesiyle seçilenler değil, Kandil’in iradesiyle görevlendirilenler yönetiyor. Öyle olunca belediye araçları örgütün terör saldırılarının önünü açmak, zemin hazırlamak için kullanılabiliyor.
Bu kadar çarpıklıktan, hukuksuzluktan ve demokrasiye uymayan işten sonra kayyum atanmasını demokrasi adına eleştirmek hiç gerçekçi olmuyor.