Yerel seçimler yaklaşırken AK Parti aleyhine siyasi gerilimi yükseltmeye yönelik hamleler peşi sıra gelmeye başladı. Yine gerilimden medet uman ve gerilim üzerinden siyaseti dizayn etmeye çalışan bir anlayış görülüyor.
Seçimlerde işbirliği ve ittifak siyasetin doğasına ters bir durum değil. Partiler arasında işbirliği ve ittifak milletvekilliği seçiminde de görüldü, yerel seçimde de görülebilir. Ama bugün yapılmaya çalışılan siyasette bir işbirliği zemini oluşturmak değil bir polarizasyon yani siyasi kutuplaşma üretmek…
İlk kutuplaşma partiler zemininde yapılmaya çalışılıyor. AK Parti ve diğerleri gibi bir tablo oluşturmak için CHP bir yandan HDP ile diğer yandan Meral Akşener ile görüşmeler yapıyor.
İkinci kutuplaşma zemini ise Atatürkçülük üzerinden genel siyasette ve sokakta üretilmeye çalışılıyor.
Partilerden sokaklara kadar siyasetin her alanına yönelik gerilimi esas alan bu çabaların sadece belediye başkanlıklarını hedeflemediği çok açık...
Ortada doğrudan AK Parti’yi, Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ı ve yeni sistemi hedef alan bir durum var.
Hatırlanacağı üzere AK Parti’nin 2002’de iktidara gelmesinin ardından ilk psikolojik harekât dalgasını irtica-gizli gündem tartışmaları oluşturuyordu. Bunu mahalle baskısı ve otoriterleşme dalgaları izledi.
İlk dönemin laikçi/Kemalist kadrolarının tezgâhladığı bu tezviratlar neticeye ulaşamadı. Ardından FETÖ’cülerin tezgâhladığı 17-25 Aralık yolsuzluk yalanları devreye girdi, bu da başarılı olamadı.
Son dönemde FETÖ’cülerin eski statükocu/derin devlet güçleriyle birlikte hareket edip veya onları tahrik edip ilk dönemin irtica dalgasını köpürtmeye çalıştığı anlaşılıyor.
AK Parti’nin ve Erdoğan’ın Atatürk konusundaki duruşu çok net olmasına rağmen, ucuz bir kısım provokasyonlarla sinir uçlarını harekete geçirmek ve AK Parti karşıtı bir hava oluşturmak isteniyor.
Seçim dönemleri dışında siyasi çalkantı oluşturmanın ne gibi sonuçlar üretmeye matuf olduğu belli. Seçim dönemlerinde ise seçim kazanmaya yönelik kutuplaşmalar üretilmek istendiği de biliniyor.
Yerel seçimler öncesinde bu iki hamleden de fayda uman birilerinin olduğu çok açık.
CHP’nin yerel seçim sonuçları üzerinden yeni sistemi yeni baştan tartışmaya açmaya çalışması ve siyasi türbülans oluşturmak istemesi de mümkündür.
FETÖ, hem partiler zemininde, hem sokak siyaseti zemininde kutuplaşmanın artmasını büyük bir hararetle destekliyor.
CHP’nin hem milliyetçi tabana göz diken İP ile hem Kürt milliyetçisi HDP ile aynı anda işbirliği geliştirmeye çalışmasının kendisine yerelde kısmi faydalar sağlasa bile genel siyasette çok şey kaybettirmesi muhtemeldir. Bu iki partinin tabanlarının da sırf AK Parti karşıtlığı üzerinden ideolojik pozisyonlarını terk etmeleri ne derece mümkün olacaktır?
Büyükşehirler arasında en büyük rekabetin İstanbul ve Ankara’da yaşanacağı varsayılıyor. CHP İstanbul’da HDP’den, Ankara’da İP’ten medet umuyor. Peki, bu partilerin tabanları böyle bir durumu kabullenecek mi?
AK Parti’ye karşı muhalefeti seferber etme söylemi de kategorik yaklaşım sergilemesi sebebiyle baştan yanlıştır. Muhalefet denilen olgu tek blok değildir. Cumhurbaşkanımızın MHP ile ittifak olan ve daha öncesindeki olmayan seçimlerde yüzde 52’nin üzerinde oyla seçilebilmesi de tabanda doğal bir ittifak oluştuğunu gösteriyor.
Cumhur ittifakı yerel seçimde somut bir işbirliğine dönüşemese de bunun tamamen etkisiz olacağı düşünülemez.
Bir kere seçmen oynanan oyunun, üretilmek istenen kutuplaşmanın ve siyaseti dizayn çabasının farkında. Bu oyun aynı zamanda yeni sisteme ve onun şartlarını hazırlayan Cumhur İttifakına karşı oynanan bir oyundur.
Türkiye’nin son dönemdeki milli ve yerli duruşunu, demokratik yürüyüşünü ve büyük hedeflerini önemseyenlerin yerel seçimlerde farklı bir duyarlılıkla hareket edeceği düşünülebilir. Milletimizin engin basireti ve feraseti yine galip gelecektir.