İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, İstanbul’a özel yasa çıkarılması gerektiğini söyledi..
“..Diyorum ki İstanbul kendi kendini yönetsin, başka müdahaleler olmasın, kendi kararını kendi versin. Bu yanlış mı? Doğru. Böyle tek elden yürüsün..”
Bunu sahiden kentin iyiden iyiye büyümesi nedeniyle özel şartlarının oluştuğu gerekçesiyle istiyorsa sonuna kadar destekliyorum.. Yani diyorsa ki “..bizde acayip bir trafik sıkışıklığı oluyor.. İstanbul’daki kamu çalışanlarının mesai saatleri ile Zonguldak’takilerin aynı olmasın...” buna varım.. Hatta bunu daha da genişleterek ve geliştirerek sadece İstanbul’da değil Türkiye’nin dört bir tarafında bir takım kararların, o kentin özel durumları dikkate alınarak verilmesini isterim..Terör riski olan kentler için farklı, yılın önemli bir bölümünü kar altında geçiren kentler için farklı, daha erken yazı karşılayan kentler için farklı uygulamalar olmasını desteklerim.. Adına ne derseniz deyin.. İsterseniz idari özerklik deyin.. Yaşamı kolaylaştıran yerinden yönetimi, koşullu olarak desteklediğimi defalarca yazdım.. Fakat evvela Kadir Topbaş’ın sözlerine açıklık getirmesi lazım.. Tam ne istiyor?.. “..Başka müdahaleler olmasın..” derken neyi kastediyor?… Kimi kastediyor?.. Kanalistanbul gibi Marmaray gibi, 3. Havalimanı gibi dünyayı titreten prestij projelerle ilgili olarak konuşuyorsa hiç kimse kusura bakmasın, “..bu sadece İstanbul’u ilgilendiren bir konudur, kimse müdahale etmesin..” denecek kadar basit işler değil bunlar..Hatırlasanıza, Erdoğan başbakanlığı sırasında Hilton arazisi meselesine müdahale etmeseydi, peşkeş çekiliyordu Aydın Doğan’a orası.. İsterseniz nasıl peşkeş çekiliyordu, onu da anlatırım.. Şimdi aynı risk 3. Havalimanı için de var.. Türkiye’nin seçilmiş lideri Erdoğan, yanlışlıkla ipi bir santim boşlasa, o havalimanı inşaatı hafriyat çukuru olarak kalır.. Kimse kendini çok önemli zannetmesin..
Mülteciler silah da değildir, tutsak da!
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, haklı olarak diyor ki;“..mülteciler silah değildir..” Yani Avrupa’yla yapılacak bir bilek güreşinin içinde, koz olarak mültecilerin gösterilmesine isyan ediyor.. Ben de aynen böyle düşünüyorum. Hatta bir adım ileri götürelim meseleyi.. Kim ki kendini bu mültecilerin sahibi olarak görüyorsa bilsin ki ancak ve ancak ensarı olabilir… O insanların sahibi Allah’tır.. Dolayısıyla canım istedi aldım canım istedi verdim diyecek durumda değiliz.. Ancak atlanmaması gereken bir şey daha var ki hepsinden daha önemli.. Evet biz bu insanları silah olarak kullanmayalım da ‘tutsak’ da etmeyelim.. Yani Zorla Avrupa’ya yollayacak halimiz elbette yok ama “..Ben Avrupa’ya gitmek istiyorum..” diyeni neden zorla tutuyoruz ki?.. Burada rasyonel devlet aklının yapması gereken her türlü yola kolaylık sağlamak olmalıdır.. Avrupa’ya göç etmek isteyeni zorla tutmamalı, evine dönmek isteyene ya da topraklarını müdafaa etmek için savaşa gitmek isteyene de dur dememelidir.. Ama mesela bu ülkenin vatandaşı olarak burada kalmak isteyene de kademeli statülerle imkan sağlanmalıdır.. Nedense yıllardır bu mesele, bir seçeneği kabul edersek diğerini reddedeceğimiz varsayımıyla tartışılıyor.. Neden tüm alternatifleri birden kabul edemiyoruz ki?..