Netanyahu, iki gün önce İran’ın nükleer arşivinin kopyalarını ele geçirdiklerini açıkladı. Çok güvenlikli ve gizli bir yerden Amad Proje’sine dair belgeler alınmış. Buna göre İran nükleer silah üretmeye yönelik faaliyetlerini kesintisiz biçimde devam ettiriyormuş.
İsrail, bu belgeler ışığında İran’ın nükleer anlaşma koşullarına uymadığını ve tüm dünyayı da kandırdığını söylüyor.
Açıklama, bilgiler doğruysa, öncelikle İsrail istihbaratının gücünü sergiliyor. İran gibi bir ülkeden, nükleer çalışmalar gibi özel gizlilik gerektiren bir konuda delil olabilecek belgeler alınmış. Doğru ise, tüm dünyanın İsrail istihbaratına karşı daha dikkatli olması gerekir.
Açıklamadan hemen sonra Netanyahu Putin ile telefonda konuşmuş. Bu konuşmada kim kime ne demiş bilinemiyor ama, konu İran’mış.
Ardından bilgi ABD başkanı Trump’a ulaşmış. Konunun ABD’nin yeni Dışişleri Bakanı’nın Ürdün ziyareti sırasında gündeme geldiği de düşünülebilir.
ABD’nin itirazı yok
ABD’den gelen açıklama, İsrail’in bulup getirdiği belgelerin yeterince açıklayıcı olduğu yönünde. Trump, “ İran’a güvenilmez deyip duruyordum, işte haklı çıktım” mealinde bir ifade kullanmış. Ayrıca ABD’ye göre İran ile yapılan nükleer anlaşma, zaten silah üretimini engelleyecek nitelikte değil. Diğer bir ifadeyle, öyle bir anlaşma yapılacağına hiç yapılmasaymış daha iyiymiş.
Trump’a göre İran ile yeni bir anlaşma yapılmasına ABD karşı değilmiş, karşı olunan daha önceki anlaşmaymış. Bu ifade, anlaşmaya taraf olan diğer ülkelerin de sorgulanması gereğine dikkat çekiyor. Bir yandan İran’ın beş devleti (Obama ABD’si, Çin, Rusya, Fransa, İngiltere ve Almanya) kandırdığı ileri sürülmüş oluyor, bir yandan da bu ülkelerin aslında İran’a göz yumdukları ima ediliyor.
Kısaca ABD, Trump öncesinde İran’ı nükleer çalışmalardan caydırmanın amaçlanmadığını, tam tersine bu ülkenin nükleer ve diğer alanlarda “ticari partner” olmasına çalışıldığını söylüyor.
Belki de kimsenin itirazı yok
Netanyahu deliller olduğunu açıkladıktan hemen sonra İsrail parlamentosundan savaş yetkisi alıyor.
Daha önce bir kaç kez İsrail’in İran’a ait başka ülkelerdeki üslerini vurduğuna dair haberler çıkmıştı. Bir kısmı yalanlanmış olsa da, bilgiler İsrail’in bu yönde bir hazırlığı olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Söz konusu belgeler, doğru ya da değil, ABD tarafından da kanıt olarak kabul edildiğine ve Netanyahu da yetki aldığına göre, İran’ın doğrudan İsrail tarafından vurulmasının yasal zemini hazırlanmış denebilir.
İsrail bu konuda Putin’den dahi onay almış olabilir. İsrail İran’ı vurursa, Rusya kınar, açıklama yapar, ayıplar. Ancak Avrupa ülkelerinin İran’a “ticari” sızıntılarının, Çin’in siyasi desteğinin önünün kesileceğinden dolayı memnun olur. Ayrıca, Ortadoğu’da artan İran etkisinin azalmasına da sevinir. Böylece İran’ın Rusya himayesinden uzaklaşma ihtimali azalır. Üstelik İsrail bir tür saldırgan durumuna düşüp ABD de buna destek verince, Rusya’nın da karşı atak hakkı doğar.
Ayrıca, Kuzey Kore’nin Çin marifetiyle nükleer silah gündeminden çıkarılması, İran’ın sistemdeki “tek sakıncalı” ilan edilmesini kolaylaştırıyor. Yani Çin de İsrail vurursa fazla itiraz etmeyecek gibi. Olan, daha çok Avrupa devletlerine olacak.
Gelişmeler, İsrail’in İran’a askeri müdahale yapacağını gösteriyor. İran karşılık verirse Ortadoğu’da yeni bir krizden, Suudiler İsrail yanında yer alırsa yeni bir savaştan söz edilecek demektir. Bunun Suriye’de karşılığı olacağı, alandaki devletlerin pozisyonlarını yeniden değerlendirmelerine gerek duyulacağı söylenmeli.